RADİKAL

Tanrı Türkiye'yi sevseydi..

Kavafis bir şiirinde şöyle soruyordu: Tanrı İskenderiye’yi sevseydi, onu yönetmek için bu insanları mı görevlendirirdi?

Son zamanlarda sık sık Kavafis’in ruhunu yad ediyorum: “Tanrı Türkiye’yi sevseydi böyle bir TBMM ve siyaset tablosunun ortaya çıkmasına izin verir miydi?” diye..
Geçen gün bir arkadaşım John Covey’in “Etkisiz insanların yedi özelliği”ni özetleyerek gönderdi. Cumhurbaşkanı adaylarının yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı şu günlerde bu özellikleri okuyunca Türk siyasetini, Türk siyasetine yön veren liderleri hatırlamamak mümkün değil.
Etkisiz insanların yedi özelliğini birlikte okuyalım:
1 – Tepkiseldirler: Gelişme ve değişim yapmak yerine, başkalarının yaptıklarına tepki verirler. Bir şeyler olur ve üstüne konuşurlar ya da bundan sonra harekete geçerler. Tepkileri kısa vadeli çıkarlara dayanır. (Son adaylık tartışmalarına bakarsanız birinci özelliğin Türk siyasetçisi ile birebir uyuştuğunu da göreceksiniz.)
2 – Açık bir hedefle çalışmazlar: Geleceğe ilişkin açık ve net bir hedefleri olmadığı için gelişmelere bakar ona göre davranırlar. (Cumhurbaşkanı olmak için sağ kolunu bile feda etmeye hazır olan bazı kişilerin bu isteklerini saklamaya çalıştıklarını siz de görüyorsunuz.)
3 – Acil olan şeyi en önce yaparlar: Neyin öncelikli olduğu belirlenmediği için öncelikle yapılması gereken işler bir zaman dilimine yayılarak yapılmazlar, vadesi dolduğu için de yapılması gereken iş artık ‘acil’ iş haline gelmiştir.
(Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in görev süresinin 16 Mayıs’ta sona ereceği yedi yıldır biliniyordu. Demirel’in görev süresinin uzatılmasının mümkün olamayacağı da neredeyse bir aydır biliniyor. Ve son güne girilirken daha hâlâ kimin aday olacağı belirlenmeye çalışılıyor.)
4 – Kazan/kaybet anlayışı hâkimdir: Kafalarında sadece ‘kazanmak’ vardır. Rakiplerle birlikte kazanmak yerine herkesin kaybetmesi yeğdir. Birlikte kazanmak diye bir şey yoktur. (Bu yüzden bir türlü uzlaşamıyorlar, meseleye sadece kendi adaylarının kazanıp kaybetmesi düzeyinden bakıyorlar.)
5 – Önce konuşmak isterler: Kendilerini mutlak haklı, hatta en haklı olarak gördükleri için başkalarının konuşmalarını dinlemeye tahammül etmezler. Saatlerce yapılan toplantılardan güçlü olanın kararıyla çıkarlar, ama herkesin kafasında hâlâ kendi fikrinin en iyisi olduğu düşüncesi vardır. (Yoruma gerek var mı?)
6 – Eğer kazanamıyorsa taviz verirler: Çok kaybetmektense, az kaybetmeyi tercih ederler. Taraflardan birinin görüşünün kazandığı kabul ediliyorsa, diğer taraf en az zararla durumu kurtarmak için taviz vermeye başlar. (Bunu önümüzdeki günlerde olanca çıplaklığı ile göreceğiz.)
7 – Değişimden korkar, iyileştirmeyle ilgilenmezler: Durum ne kadar kötü olursa olsun ortaya çıkacak bir değişimden sonra durumun daha kötü olmayacağına ilişkin bir garanti görmezler ve değişime direnirler. (Süleyman Demirel konusundaki direnişin boyutlarını hatırlayın.)
Şimdi aynı soruyu size de soruyorum: Tanrı biz Türkleri gerçekten sevseydi böyle bir siyaset düzenine izin verir miydi?