Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bahar rüzgârında uçuşan düşünceler

Paulo Coelho’nun Simyacı’sında bir Arap tüccar sadece iki kere gördüğü bir rüyanın peşine takılıp bilmediği bir ülkeye gelen İspanyol çobana şöyle diyordu: “Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için bir sebebim olmayacak.”

Zaman zaman Arap tüccarın sözünü hatırlıyorum. Kendi kendime soruyorum: Ya herkes Arap tüccar gibi düşünseydi? Kimse büyük hayaller kurup, o hayalleri gerçekleştirmek için gerekli özveriyi göstermeseydi ne olurdu?
Yanıtım her seferinde aynı oluyor: Düşlerinin peşinde koşmayan insanların yaşadığı dünya büyük bir boşluktan başka ne olabilirdi ki?
İnsanlık tarihi hep büyük düşlerin peşine takılıp, ömrünü bu uğurda harcayanların öykülerinden oluşuyor. Aslında hayatı ilginç ve yaşanılabilir kılan şeyin de esasen bu olduğunu, düşlerini gerçekleştirme olasılığı olduğunu düşünüyorum.
Televizyonda izlediğim bir otomobil reklamı var. Eminim siz de izlemişsinizdir. Ford Focus’un reklamı bu. Virajlı bir yolda, yağışlı bir havada ilerlemekte olan otomobilin önüne yaşlı bir geyik çıkıyor. Otomobilin kendisine hızla yaklaştığını gören geyiğin gözünün önünden bütün bir hayatı geçiyor: Doğumu, bebekliği, kavgaları, aşkları…
Ölümle karşı karşıya kalan insanların hep anlattıkları bir şey bu: Hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi aktı..
Son günlerde kafamı bu işe iyice takmış durumdayım. ‘Hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi aktığında’ gördüğüm şeyler acaba gerçekten görülmeye değer şeyler mi olacak? Reklamdaki geyik gibi sadece biyolojik gelişim sürecine ilişkin aslında hiç bir şey ifade etmeyen ama her insanın başından geçmiş olan şeyler mi olacak? Yoksa gerçekleştirdiğim hayallerimin bir zafer tacı gibi başıma konulduğunu mu göreceğim?
Simyacı’daki İspanyol delikanlı romanın sonunda şöyle diyordu: “Gerçekte kendi kişisel menkıbesini yaşayan kimseye karşı hayat cömerttir.”
Penceremin önünde, sahilde büyük bir çınar ağacı var. Bütün çınarlar öyle midir bilmiyorum, ama yaprakları kasım sonu, aralık başına kadar sararmış olsalar da büyük ölçüde dökülmeden durabiliyor. Her bahar geldiğinde de kendinden çok önce yaprak döken ağaçlarla neredeyse aynı anda yeşilleniyor. On binlerce tomurcuktan fışkıran küçük yeşil yapraklar bana hayatın yeniden başladığını anlatıyor.
Her sabah onun yapraklarının ve dallarının arasından güneşin doğuşunu izliyorum. Artık iki eski dost gibi olduk bu çınarla. Onun yaşama azmi ve isteği beni büyülüyor. Ve bu isteğin güçlülüğü nedeniyledir ki tabiat da ona karşı cömert davranıyor. Geçirdiği bir yangınla görkemli dallarından birini kaybetmiş de olsa, insanlar gövdesinin etrafına bir içkili gazino kurup toprakla ilişkisini kesmiş de olsalar ayakta durabiliyor, her bahar yepyeni hayaller gibi yeniden canlanıyor.
Ona baktıkça baharın tıpkı ağaçlar gibi biz insanlara da hayallerimizi yeniden yeşertme olanağı verdiğini görüyorum. Gerçekleşen her hayalimizin, ileride göreceğimiz düşlere ev sahipliği yapacağını hissediyorum. Hayır, bahar havası beni mahvetmiyor. Tam tersine daha hâlâ gerçekleştiremediğim hayallerimin olduğunu, bu hayalleri gerçekleştirmek için elimden gelen her şeyi yapmam gerektiğini hatırlatıyor.