RADİKAL

Brifing izlenimlerim

 Gazeteciliğe başladığım günlerde önce Mehmet Ali Kışlalı’dan, sonra da rahmetli Nihad Subaşı’ndan birçok ders yanında şu temel öğüdü aldım: Kimsenin adamı olma, siyasilerle ve çıkar çevreleriyle özel dostluklar kurma, bağımsızlığını etkileyebilecek ilişkilerden kaçın!

Sanıyorum büyük sözü dinledim. Gazeteci bağımsızlığının halkın haber alma özgürlüğünün en önemli teminatı olduğunu hiç aklımdan çıkarmadım. Biraz da bu yüzden bazı çevrelerde ‘soğuk’ bir insan olarak tanınıyorum. Ne yapalım ki öyleyim.
İsmet Berkan arayıp da Dışişleri Müsteşarı’nın Radikal yazarlarına ve dış haberler servisine bir ‘brifing’ vereceğini söylediğinde tedirgin oldum. Resmi makamların dünyanın her yerinde gazetecilerle özel dostluklar geliştirmek ve onları kendi fikirlerinin yayılması için bir aracı olarak kullanmak istediklerini biliyordum. Bu yüzden resmi makamların ve siyasi partilerin özel toplantılarından hep uzak durmaya gayret ettim.
Ancak geçenlerde okuduğum bir kitap bu konudaki temel fikirlerimde bir değişiklik yaratmamakla birlikte olaya bakışımı biraz değiştirdi. Doğan Kitapları’nın yayımladığı ‘Basının Gücü’ isimli kitap London Times’dan NY Times’a, Le Monde’a kadar büyük saygın gazetelerin muhabirlerinin bu tür resmi brifinglerden sık sık yararlandıklarını anlatıyordu.
Birçok muhabir devletin resmi makamlarının verdiği bilgiyle yetinmiyor, gittikleri ülkelerde kendi büyükelçiliklerine de en az bir kez uğrayarak konuya nasıl yaklaştıklarını öğrenmeye çalışıyordu.
Müsteşar Korkmaz Haktanır’ın davetine giderken bu duygular içindeydim.
Bana göre, Dışişleri mensupları ülkemiz bürokrasisinin kaymak tabakasını oluşturuyor. Daha iyi okularda eğitim görüyorlar, meslekleri gereği özel konularda daha çok uzmanlaşıyorlar, dünyayı daha yakından izleyebiliyorlar. Ancak nedense Türkiye kendi ortalamasının üzerinde olan bu kurumu her zaman küçümsemek eğiliminde. ‘Monşerler’ yakıştırmasının bu kuruma yönelik bir tür aşağılık kompleksinden kaynaklandığını bilebilecek kadar çok okul arkadaşım var bu camiada.
Dün bakanlık mensuplarının konuşmalarını dinlerken bu görüşümdeki haklılığıma bir kez daha iman ettim. Ülkemizin diğer bürokratlarında görmeyeceğimiz bir açıklık ve kesinlikle sorulan sorulara yanıt verdiler. Lafı döndürüp dolaştırmadılar, kaçak güreşmediler. Sorunların kaynağının nerede yattığını büyük bir açık yüreklilikle söylediler.
Brifingde bize anlatılanlarla ilgili haberi Radikal’de okuyacaksınız. Bu yüzden tekrar olmasın diye onlardan söz etmeyeceğim. Yalnız Haktanır’ın söylediği bir söz var ki onun altını bir kez de burada çizmek istiyorum: Yunanistan’ın PKK’ya desteği ile ilgili olarak Türkiye uluslararası platformlarda elinden gelen bütün girişimleri yapmaya devam edecek. Altını çizmek istediğim husus da şu: Bu girişimler, yani Yunanistan’ın teröre destek vermesini kesmeye yönelik girişimler, nereye kadar gidilmesini gerektiriyorsa oraya kadar gidilmekte bir tereddüt gösterilmeyecek.
Yunanistan ile Türkiye’nin aynı ittifak içinde olmasının, gerginliğin belirli bir noktadan sonra yumuşaması sonucunu doğuracağını düşünenlere bunu bir kenara kaydetmelerini tavsiye ediyorum. Durum dışardan görüldüğünden daha ciddi sonuçlar yaratabilecek kadar vahim.