Artık geri dönülmez bir şekilde seçim yolunda ilerliyoruz. Aklı son dakikada başına gelenlerin ilçe seçim kurullarının kapısında oluşturdukları kuyruklara bakılacak olursa bu seçimde de yüz binlerce kişi oy kullanamayacak.
Bir kez daha doğru dürüst bir seçmen listesi oluşturamadık. Şimdi devletimizin yetkilileri bu konudaki kendi sorumluluklarını göz ardı ederek vatandaşı suçlayacaklar.
Devletin her kademedeki görevlileri ‘seçmen yazıyoruz’ diye hepimizi bir gün ev hapsine mahkûm etmiş olduklarını unutacak ve seçmen listelerini kontrol etmeyen vatandaşın ‘görevini yapmadığını’ ileri sürecek.
Seçmen kütükleri nedeniyle ortaya çıkan durum, aslında devlet ile vatandaş ilişkisine nasıl baktığımızı ve Türkiye’nin neden adam gibi bir demokrasi kurmayı başaramadığını da ortaya koyuyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşu sırasındaki anayasa tartışmalarının en can alıcı kısmını şu konu oluşturuyordu: Devlet, vatandaşları korumak için mi, yoksa vatandaşlara hizmet etmek için mi vardır?
Aylarca süren bu kritik tartışmanın sonucu Amerika Birleşik Devletleri’ndeki demokrasinin bugün geldiği düzeyi belirledi. Amerika’da devlet vatandaşlara hizmet için var olacaktı. Devletin vatandaşlara, karşı görevleri vardı ve vergi ödeyerek devlet hizmetlerini finanse eden vatandaşlar devletten bu görevini doğru dürüst yapmasını talep etmek hakkına sahip oluyordu.
75 yıllık Cumhuriyetimiz de kendinden önceki Türk devletlerinin bu konudaki geleneğini sürdürdü. Devlet vatandaşları koruyan bir aygıttı, buna göre örgütlendi.
Bugün, hepimizi bir listeye yazmak için bir gün süreyle evimize hapseden devletin, bu işi doğru dürüst yapamamış olmasının sonuçlarını ‘vatandaş görevini yapmadı, gidip seçmen listesini kontrol etmedi’ diye açıklıyorsak, bu durumun sebebi yukarıda kısaca sözünü ettiğim temel tercihtir.
Türkiye’de vatandaşların hakları yok, görevleri vardır ve bu görevlerini yapmayanlar cezalarını seçimlerde oy kullanamayarak çekeceklerdir.
Parlamenter sistem mi olsun, başkanlık sistemi mi olsun ekseninde gelişen Anayasa tartışmalarından daha önemli konu, Anayasal düzenimizin bu yönü olmalıdır.
Vatandaşını teba olarak görmeye alışmış devlet karşısında, yeni bir ‘vatandaş ve devlet’ tanımı yapmamız gerekiyor.
Bunu yapmadığımız sürece daha birçok seçimde aynı şeyi yaşayacağız. Yine beş on yılda bir ‘son kez’ evlerimize hapsolacak, ama seçim günü geldiğinde oy kullanamayacağımızı görüp şaşıracağız.
Elinde nüfus cüzdanı ve sigorta numarası olan bir vatandaşın, neredeyse kırk yıldır oturduğu bir köyde nasıl olup da ismi bir kâğıda yazılmadığı için oy kullanamayacağını anlamakta güçlük çekeceğiz.
Sandık başına gidip de listede ismimizi bulamayınca sandık kurulu başkanının ‘Burası Türkiye, yok öyle’ deyişini sineye çekip, kös kös eve döneceğiz.