RADİKAL

Tatil herkese lazım

 Dokuz günlük bir tatilin ilk günündeyiz. Biz acı çekmekten zevk alan bir milletiz. Düğünlerde melodilerinin oynak ritimlerine kendimizi kaptırıp göbek attığımız şarkıların sözleri bile çoğu zaman umutsuz aşk hikâyeleri anlatıyor.

Bu özelliğimiz yüzünden bir dokuz günlük tatili bile kendimize çok görüyoruz. Sağda solda yazılar çıkıyor: Biz fakir milletiz, dokuz günlük tatil bizim neyimize diye..
Dünyada bizden başka herkesin bildiği bir gerçek var: Önemli olan işte geçirdiğimiz süre değil, o süre içinde ne kadar verimli olabildiğimiz.
Vaktiyle The Economist’te okuduğum bir yazıyı hatırlıyorum: Bir işçinin 8 saatlik işgününde 40 metrelik bir kanal kazması gerektiğini varsayalım. Gözlemler gösteriyor ki çalışmanın ilk altı saatlik bölümünde işin çok büyük kısmı bitirilebiliyor. Son iki saatte işçinin verimi azalıyor, işçimiz daha ağır çalışarak işini tamamlıyor. Bu işçiye son iki saati kendi istediği gibi değerlendirebileceğini söyleseydik (örneğin isterse kahvede pişpirik bile oynayabilir) işin tamamı ilk altı saatte bitirilebilecekti.
Harcanan işgücünün karşılığında elde edilen ürün, işçinin randımanını belirliyor. Eğer işgücünün verimliliğini artıramıyorsanız, bırakın sekiz saati sabaha kadar işyerinde tutsanız bile elle tutulur bir üretim artışı sağlanamıyor.
Almanya’da hafta sonu tatili cuma öğleden sonra başlıyor. İtalya ve Fransa’da bütün ağustos ayı tatille geçiyor. Meksikalılar pazartesi günlerini ‘aziz pazartesi’ bahanesi altında hafta sonu tatiline ekliyorlar. İtalya’da hafta sonu tatili pazartesi günü öğleden sonra bitiyor. En verimli işgücüne sahip olan Japonya resmi tatillerde dünya birincisi. Yılda tam 18 gün resmi tatilleri var. Amerika’da 13 gün. Bu tatiller bizdeki gibi hafta sonu ile çakışınca süre daha da uzuyor.
Türkiye’de resmi tatiller dışında ortalama yıllık ücretli izin kullanımı 15 günü bile bulmuyor. ABD’de işe ilk girişten itibaren 15 gün, beş yıldan sonra da üç hafta yıllık izin zorunlu. Çalışma süresi 15 yılı geçenlerin dört hafta izin yapma mecburiyeti var.
Bunların dışında ABD’de kayıtlı 128 milyon çalışanın 85 milyonu da her yıl şirket toplantısı görüntüsü altında tatil yapıyor. Bunların dörte biri şirket toplantılarını ne garip bir tesadüf ki Karayipler gibi tatil yerlerinde yapıyor. Kongre turizmine katılanların 6 milyonu bu gezilere eşlerini de götürüyor. Bu tatillere şirketler yılda
40 milyar dolar harcıyor. The Economist şöyle diyor: “Çalışanlar için bu küçük kaçamakların avantajı, iş adı altında yapılması ve gerektiğinde harcırah da alınması. İşverenlerin kârı ise bunları yasal harcama olarak gösterip vergiden düşmeleri ve çalışanların tazelenmiş dinç kafalarla işlerinin başına geri dönmeleri.”
Zengin ekonomiler monoton bir çalışma hayatı ve yorgun bir işgücünden çok, yaratıcı ve dinç bir işgücüne önem veriyorlar. Japonya’da Sony her çalışanının yıllık iznini mutlaka kullanmasını istiyor. İşyerinde çok vakit geçirmek her zaman başarı için yeterli olmuyor. Bu düşüncedekiler Arşimed’in en önemli buluşunu banyoda bir dinlenme anında yaptığını örnek olarak gösteriyorlar.
Günümüzün akıllı işverenleri, çalışanların işyeri dışında da vakit geçirmelerinin, onların sakin kafayla fikir üretmelerine yardımcı olacağını düşünüyorlar. Çalışanların bitkin düşmelerini, yorgunlukla dağılan dikkatlerinin işe zarar vermesini istemiyorlar.
Şöyle bir söz var: İşyerindeki en karamsar kişi, işe en erken gelip en son çıkandır ve işyerinde en verimsiz olan da odur.
Onun için ulusça dokuz günlük tatilin keyfini çıkaralım. Bir yarı ders yılı boyunca yorgun düşen çocuklarımızın tatilini de ‘ödevlerini yap’ diyerek zehir etmeyelim.