Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Cep fotoromanların İtalyası

 TORINO – ilk gençlik yıllarımızın en büyük hayali 2000’lere geldiğimizde İtalya’yı yakalamaktı. 12 Mart’ın ünlü beyin takımının hükümeti iktidardaydı. Atilla Karaosmanoğlu hesaplamış ve “Bu hızla gidersek 2000 yılında İtalya’yı yakalarız” demişti. Haberin uzun süre gazete manşetlerinde kaldığını hatırlıyorum.

Elbette haberde biz 2000 yılına geldiğimizde İtalya’nın hangi yıla ulaşacağına dair bir ayrıntı yoktu. Ama olsun. Biz arkadaşlarla oturup hesaplamış ve 2000 yıllarında 44 yaşında olacağımızı bulmuştuk. Bu yüzden ‘Bir Moto Guzzi’ hayallerimiz yerini ‘Bir Alfa Romeo’ya bırakmıştı.

İtalya’yı daha çok cep fotoromanlardan tanıyorduk. Erkekler ya araba tamircisi ya da mühendis oluyordu. Zengin tipler kızları genellikle daha yakışıklı olan araba tamircilerine kaptırırlardı. Fakir mühendislerin de zaman zaman yakışıklı olduğu ve patronlarının kızlarını kendilerine aşık ettikleri bilinen bir gerçekti.

Belki de bu yüzden birçok arkadaşımız o yıllarda mühendisliğe heves etti. Bugün Türkiye’de istihdam fazlası mühendis varsa bunun sebebi biraz da cep fotoro- manlarda aranmalı.

2000’e varmamıza daha dört yıl var. Ama sanıyorum ilkgençliğimizdeki hayalimiz gerçekleşti. 30 yıl öncesinin İtalyası’na ulaştığımızı düşünüyorum. Ama 1996’nın İtalyası’nı ne zaman yakalayabiliriz bunu söylemek çok zor.

Galatasaraylı Hakan Şükür Torino’yu bırakıp İstanbul’a döndüğünde ona çok kızmıştım. Şehrin sokaklarında dolaşırken ona hak verdim. Hakan’ın bu şehirde sıkılması çok doğaldı. Adım başına bir kitapçının düştüğü, önemli müzelerin bulunduğu, sokaklarını sanat eserlerinin süslediği bu şehirde Hakan bunalmayı hak etmişti. Onun İstanbul’daki arkadaşlarıyla kahvehaneye gidip okey oynama özlemine kapılmasına saygı duydum.

Torino’da beni çok şaşırtan bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım şu anda kahvaltı sofrasında değilsinizdir. Torino’da bir pizzacıda alaturka tuvaleti gördüm.

Avrupa’nın göbeğinde bir alaturka tuvalet taşı! Gözlerime inanamadım. Gerçi o taşın vazgeçilmez aksesuarı taharet musluğu ve yarım kiloluk zeytinyağı tenekesinden bozma tası yoktu ortalıkta ama bildiğimiz Türk işi bir tuvalet taşıydı.

Merakımı yenemeyip sordum. Meğerse bunun hijyenik açıdan alafranga tuvaletlere göre daha üstün olduğunu anlamışlar. Bu yüzden alaturka taşlar giderek yayılmaktaymış. Kurda kuşa can veren yüce tanrının işine bakın. Meğerse biz İtalya’yı yakalama hayalleriyle gençliğimizi geçirirken onların hayali de bizimkiler gibi tuvaletlere sahip olabilmekmiş.

İncelemelerim bu konuda henüz çok geri olduklarını ortaya koydu. Koku ve pislik açısından bize ulaşmalarına daha çok zaman var. Bu alanda İtalya’dan öndeyiz.

Bugün ‘mesleki incelemelerimi’ İtalyan Rivierası’nda sürdüreceğim. görüşmek üzere.