Cezaevlerinde asıl mahkûm devlettir
Alaattin Çakıcı’nın Fransa’da tutuklu olduğu cezaevinden bir an önce Türkiye’ye gönderilmek için nasıl çırpındığını hatırlarsınız. Bunun sebepsiz olmadığı o zaman da tahmin ediliyordu.
Çakıcı, Türkiye’deki cezaevlerinin nasıl yönetildiğini, ‘güçlü’ olanın cezaevlerinde nasıl istediği gibi davranıp, yaşayabildiğini bizlerden iyi biliyordu.
Nitekim yanılmadı. Kapatıldığı cezaevi Türkiye’nin ‘en iyi korunan’ cezaevi olarak lanse ediliyordu ama bunun bir sözden ibaret olduğu kısa sürede anlaşıldı.
Çakıcı’nın istediği zaman kendisine telefon getirtebildiği, dışarıdaki işlerini bu telefonla verdiği talimatlarla yürütebildiği, cezaevi görevlilerini istediği gibi kullanabildiği ortaya çıktı.
Bir başka çetenin reisiyle giriştiği ‘güç’ yarışı, bu olanaklardan yararlananın sadece Çakıcı olmadığını da ortaya koydu. Belli ki ‘dışarda’ belli bir güce ulaşabilen herkes cezaevinde kendisine uygun bir düzen kurabiliyor, çetesini yönetebiliyor, ölüm emirleri verebiliyor. Hatta cezaevlerini yöneten kişileri ölümle tehdit edebiliyor, devlete bu durumda düşen tek şey de o müdürü ‘can güvenliği’ gerekçesiyle bir başka cezaevine tayin etmek oluyor.
Terör suçundan hüküm giymiş kişiler, gruplarına göre ayrılıyorlar ve neredeyse ‘kısmi özerklik’ tanınmış koğuşlarında istedikleri faaliyeti sürdürebiliyorlar, militanlarını eğitebiliyorlar, dışarıdaki eylemleri içeriden planlayabiliyorlar.
Bu düzenin kesinlikle değişmesi gerekiyor.
Neşe Düzel’in Radikal’de yayımlanan ‘Pazartesi Konuşmaları’nın dünkü konuğu Adalet Bakanlığı Cezaevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’du.
Ertosun çok çarpıcı bir gerçeği açıklıyor: Adalet Bakanlığı’na genel bütçeden ayrılan payın binde yedi olduğuna dikkat çekiyor ve bir infaz koruma memurunun maaşının 155 milyon lira olduğunu söylüyor.
Bu gerçek, cezaevlerinin gerçek mahkûmlarının neden infaz koruma memurları olduğunu, mafyanın neden cezaevlerinde istediği gibi at oynatabildiğini olanca çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Ertosun görevi gereği, bu maaş yetersizliği sorununun bazı görevlilerin kolayca satın alınmasına zemin hazırladığını elbette kabul etmiyor. Ancak milyarlarca doların döndüğü suç dünyasının ağa babaları karşısında elleri kollarının bağlı olduğu da bir gerçek. Sadece paranın gücünün değil, korkunun da önemli bir faktör olduğunu göz ardı etmemek gerek. Ama korkunun böylesine büyütülebilmesinin esas nedeninin de cezaevlerindeki mafya babalarının dışarıya rahatlıkla hâkim olmaya devam etmesi olduğunu unutmadan..
Devletin cezaevlerindeki mafya liderlerinin dışarıyla bağlantısını mutlak ve kesin bir biçimde engellemesi gerekiyor.