RADİKAL

Çocuklar neden başarısız olur?

Elimde uzun süredir sizlere söz etmek istediğim bir kitap var. Bir türlü fırsat bulup yazamadım.

Diyeceksiniz ki ‘o kadar saçma sapan şeyler yazmaya fırsat buluyorsun da buna mı zamanın olmadı?’ Evet, bu soruya verebilecek düzgün bir cevabım da yok zaten.

Aslında konu Ankara’da Mesut Bey ile diğer beyler arasındaki kayıkçı kavgasından çok daha fazla önem taşıyor. Ne zaman kızımı ders çalışırken görsem aklıma hep bu kitap geliyor. Ama ha bugün ha yarın derken, bir türlü yazma fırsatım olmadı.

John Holt isimli bir öğretmenin yazdığı kitap ‘Çocuklar Neden Başarısız Olur?’ adını taşıyor. Gürol Koca’nın çevirisiyle Sistem Yayıncılık tarafından yayımlanmış.

İlkokul 4. sınıfa giden kızımın yaptığı ödevlere baktığımda dört yıldır hep aynı şeyi görüyorum: Aynı sorular, bitmek bilmeyen bir şekilde tekrar tekrar yanıtlanıyor. “Bu problemleri daha önce de çözmemiş miydin?” şeklindeki sorularım kızım tarafından “Bunu istersen öğretmene sor” diye yanıtlanıyor.

Tabii ki böyle bir şey yapmıyorum. Bu tekrarların hem çocuklara küçük yaşta çalışma alışkanlığı verdiğini, hem de ileride öğreneceği bilgilerin temelini oluşturacağını düşünüyorum. Daha doğrusu bu kitabı okuyana kadar böyle düşünüyordum.

Holt, çocukların başarısızlığının nedeninin genellikle çocuklarda arandığını ama aslında başarısızlığın çok daha başka bir yerde aranması gerektiğini söylüyor. Başarısızlığın kaynağının adresi olarak da okulları veriyor.

Mevcut eğitim sistemlerinin zekâyı geliştirmekten çok zekâyı saklamaya ve geriye itmeye çalıştığını düşünüyor. İyi bir eğitim sisteminin her şeyden önce zekâyı geliştirmeye yönelik olarak tasarlanması gerektiğini savunuyor.

Şöyle diyor: “Çocukları sadece korkutarak ya da akıllarını karıştırarak değil, onları sıkarak, günlerini zekâları üzerinde çok az etkisi olan ya da hiç etkisi olmayan, dikkatlerini çok az çeken ya da hiç çekmeyen konuları sürekli tekrarlamak suretiyle zehir ederek de aptal gibi davranmalarına neden oluruz. Bir sınıf dolusu çocuğun ağır bir konu üzerinde uğraşıp didindiklerini gördüğümüzde içimizin yağları erir. Hele hele biri kalkıp da çocukların yaptığı şeylerden hoşlanmadıklarını söylemeye görsün; mutluluktan havalara uçacakmış gibi oluruz. Kendi kendimize bu saçmalığın bitmek tükenmek bilmeyen bu delice çalışmanın insanın yaşama atılması için bir ön hazırlık niteliği taşıdığını söyler ve bu çalışma olmadan çocukların denetlenmesinin güç olacağından korkarız.”

“Bu delice çalışmanın bu kadar aptalca olması gerekli midir, peki? Evet gereklidir. Çocukların ilgilerini çekecek, daha talepkâr davranacakları konular versek olmaz mı? Olmaz. Çünkü her konunun bitirilip her sorunun yanıtlanmasının zorunlu olduğu okul yaşamında çocuklara daha talepkâr olacakları konular verdiğimizde, hemen korkuya kapılacak ve neyin, nasıl olacağını söylememizi bizden bekleyeceklerdir. İnsan, tomarlarca kâğıda birtakım yazılar yazmak olan bir eğitim sisteminde düşünme zahmetine katlanmaz. İşte bu nedenden ötürü çocuklar, düşünce kapasitelerinin çok küçük bir kısmını kullanma alışkanlığını edinirler. Okulların, zamanlarının çoğunu aptalca konuları aptalca yollardan çözmekle geçirdikleri yerler olduğu duygusunu edinirler. Hatta ; kısa süre içinde, kurtulmak isteseler bile kurtulamadıkları, yaratıcı düşünmekten uzak bir zihin tembelliğinin içinde buluverirler kendilerini.”

Holt’tan aktardığım bu gözlemlerin hiçbirinin biz velilere yabancı olmadığını düşünüyorum. Hükümet en önemli icraatı olarak ‘eğitim reformu’nu gösteriyor. Eğitimi çocukları belirli bir süre boyunca okulda tutmak olarak anlıyorsak bu doğru bir tespit. Ama eğitimi çocukların zekâlarını geliştirmeye ve yaratıcılıklarını göstermeye yönelik bir eylemler bütünü olarak tanımlıyorsak, daha yapılacak çok şey var.

Kimbilir, belki bir gün sıra buna da gelir. Bu arada kaybolan nesiller de ‘eğitim zayiatı’ hanesine yazılır, olur biter.