Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Dava izlenimlerim

Televizyonlara ve ‘bir kısım basın’a bakılırsa İmralı’daki mahkeme ‘Yüzyılın Davası’nı görüyor. 20. Yüzyıl o kadar çok insanlık suçuna tanıklık etti ki hangisinin ‘Yüzyılın Davası’ olduğuna karar vermek aslında çok zor.

Abdullah Öcalan’ın liderliğindeki örgüt, 30 bine yakın insanın ölümünden doğrudan sorumlu bir terör örgütü. Bu açıdan bakıldığında Apo’yu da işledikleri insanlık suçlarıyla tarihe geçen öteki canilerle bir tutmak mümkün.
Davayı izleyecek gazetecilerin sınırlı sayıda ve ancak ‘sırayla’ duruşmalara girme izni alabilmeleri nedeniyle Radikal gazetesi bilinçli bir tercih yaptı. Yalnızca bu tür davaları izlemekle görevli tecrübeli muhabirleri için izin başvurusunda bulundu. Bu nedenle Radikal’deki birçok yazar ve yönetici arkadaşım gibi ben de davayı yerinde izleme olanağına sahip olamadım. Bu durumun davanın organizasyonu ile ilgili önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.
Abdullah Öcalan’ın yargılandığı salon bu dava için özel olarak hazırlandı. Gerek Türk gerekse dünya kamuoyunun bu dava konusundaki hassasiyetinin ne düzeyde olduğu ve davayı izlemek isteyecek gazetecilerin sayısının çok fazla olacağı başından beri biliniyordu. Salon inşa edilirken bu durum öngörülmeli ve daha çok gazeteci ile müdahilin davayı izlemesine olanak sağlayacak bir ortam yaratılmalıydı.
Salonun genel düzeni, yargıçlar heyetinin tutumu, savcılığın davaya yaklaşımı gibi konularda başarılı sayılması gereken mahkemede bu eksiklik de giderilebilmiş olsaydı çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Abdullah Öcalan’ın ifadelerinden ve mahkeme salonundaki genel tutumundan herkes kendine göre bir sonuç çıkarıyor. Benim esas dikkatimi çeken konu Abdullah Öcalan’ın üslubu oldu.
Türkiye’yi yıllardır büyük acılara boğan bir örgütün liderinin entellektüel kapasitesinin bu kadar sığ olacağını doğrusu tahmin etmiyordum. Abdullah Öcalan’ın konuşmalarına hâkim olan üslup, eski solcuların hatırlamakta zorluk çekmeyecekleri örgüt bildirilerinde kullanılan basit tekrarlamalar ve tamlamalardan bir adım ileri değildi. Karşımızda bir örgüt lideri değil de sanki örgütün propaganda makinesi tarafından doldurulmuş sıradan bir militan varmış gibi hissettim. Böyle bir adamın nasıl olup da böyle bir terör şebekesini harekete geçirebildiğine şaşırmamak elde değil.
Durum böyle olunca Apo’nun ardındaki uluslararası desteğin sadece silah ve para temin etmenin de ötesinde olduğunu düşünüyor insan. Karşımızda işlediği büyük suça kendince geçerli gerekçeler bulmaktan bile aciz bir köylü mahalle kabadayısı var sanki.
Apo’nun ifadesi de gösteriyor ki bu insanlık suçunun ortakları arasında başta Yunanistan olmak üzere birçok başka devlet de bulunuyor. Türk diplomasisinin, dava kayıtlarına da geçen bu gerçeğin unutulmasına izin vermemesini istemek en büyük hakkımız.