RADİKAL

Deprem fırsatçılığı

 Türkiye depremle uğraşırken hükümet son derece önemli iki yasa teklifini TBMM’den sessiz sedasız geçirmeyi başardı.

Ne Sosyal Güvenlik Yasası ne de Af Yasası yeterince tartışılamadan, adeta kamuoyu uyutularak yasalaştı.
Bunun en azından siyasi ahlakla bağdaşmadığını düşünüyorum. Bütün ülke can derdindeyken yasaların alelacele çıkarılıp, TBMM’nin tatil edilmesindeki mantık aslında çok açık: Ey Türk milleti, ben sizi takmıyorum, düşüncelerinize önem vermiyorum, ben ne dersem o olur!
Aslında bu düşünceye hiç yabancı değiliz. Türkiye’de siyaset yıllardır böyle yapılıyor ve her yeni Meclis bu gidişin değişeceğine olan umutlarımızı kısa sürede yerle bir etmeyi kendine görev ediniyor.
Her iki yasanın da böyle aceleye getirilmesinin nedenleri çok açık. Çünkü hükümet yaptığı işin kamuoyunda tepkiyle karşılanacağını biliyordu ve deprem dehşetini bir fırsat olarak kullanmaktan bu nedenle kaçınmadı.
Bunun depremi bahane edip ürettikleri mallara zam yapanlardan farklı bir davranış biçimi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Başbakan Ecevit Af Yasası’nın ‘içine sinmediğini’ söylüyor. Bu Başbakan’ın ağzından son günlerde en çok duyduğumuz söz haline geldi.
Elbette bir koalisyon hükümetinde görüş ayrılıkları olacaktır. Bu ayrılıkları gidermenin yolu da bellidir: Konuşmak ve uzlaşmak. Konuşmanın ve uzlaşmanın olmadığı bir yerde zaten demokrasiden de söz edemeyiz. Ancak burada anlamakta güçlük çektiğim nokta ‘uzlaşmanın’ nedense hükümetin hep belirli bir kanadını tatmin edici yönde gerçekleşmesi.
Çete suçlarının ve seri cinayetler işleyen katillerin affında, düşünce suçlarının af kapsamı dışında kalmasında bunun izlerini fazlasıyla görüyoruz. Hükümetin DSP kanadı, sırf hükümeti koruyabilmek amacıyla kendi tabanına aykırı kararların altına imza atabiliyor. Bir yanılsama var sanki. DSP’nin tabanı, sanki TBMM’deki MHP’lilerden oluşuyormuş gibi bir görüntü çıkıyor.
Dünkü Radikal’de Bilal Çetin, DSP’nin kamuoyundaki tepkiyi dindirmek için bu yaz yeni bir demokratikleşme paketi hazırlamayı düşündüğünü yazdı. Kişisel kanaatim o ki, DSP’nin lider kadrosu hükümet içindeki uzlaşma arayışını Af Yasası’ndaki gibi sürdürürse bundan da bir sonuç çıkmayacak. MHP’nin özellikle demokratikleşme konusundaki düşünceleri kimsenin bilmediği bir konu değil. Aynı şekilde Başbakan’ın MHP’nin istekleri karşısındaki ‘kırılgan’ tavrı da.
DSP’ye düşen bir görev var şimdi: ‘İçine sinmeyen’ bu Af Yasası’nı Anayasa Mahkemesi’ne götürmek ve hiç olmazsa yasada Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı uygulamaların düzeltilmesini mahkemeden beklemek.
Hükümetin DSP kanadı kendisine güvenenlerin bu yasa karşısında duyduğu hayal kırıklıklarını ancak böyle tamir edebilir.
Af Yasası’nın Cumhurbaşkanı tarafından veto edileceğini ümit edenler de kişisel kanım o ki yanılıyorlar. Cumhurbaşkanı dün basına yansıyan görüşlerinin satır aralarından çıkardığım kadarıyla bu tasarıyı onaylayacak. Ancak yasanın Anayasa’ya aykırı olup olmadığına karar vermeyi de bence Anayasa Mahkemesi’ne bırakmalı. Bunun da yolu belli: Yasayı onayladıktan sonra Anayasa Mahkemesi’ne götürmek.