Bugün Radikal’in birinci sayfasında yer alan fotoğraflara dikkatle bakın. İçinizin kaldırmayacağını, midenizin bulanabileceğini biliyorum. Ama yine de dikkatle bakın. 2000 yılının ortasında Türkiye’de nelerin yaşanabileceğini iyice anlamak için bakın. Gece rahat uyuyamayacağınızı bile bile bakın.
Bu fotoğraflar Türkiye’deki işkence gerçeğinin fotoğrafıdır.
Bunun, cezaevlerinde disiplini sağlamak gerekçesiyle bir ilgisi yok.
Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı kamu görevlilerine insan haklarına saygıyı daha hâlâ öğretememiş olmasıyla ilgilidir.
Sokaktaki küçük çocuklar bile biliyor ki cezaevleri günümüzde suçluların cezalarını çektikleri yerler olmaktan çıkmış durumda.
Mafya babalarının, yasa dışı örgütlerin ve ‘gücü olanın’ cezaevlerinde nasıl rahatça at koşturduklarını biliyoruz.
Siyasi ya da adi suç örgütlerinin cezaevlerini işlerini yürütmek, militan yetiştirmek için kullandıkları da bir gerçek.
Devlet yasalar ve yönetmelikler içinde kalarak bu durumu değiştirmek ve cezaevlerini gerçek kimliklerine kavuşturmak zorundadır. Bu konuda en küçük bir tereddüt bile göstermemek gerekir.
Ama cezaevlerinde disiplini sağlamanın yolu, mahkûm ve tutuklulara işkence etmek, onları öldüresiye dövmek, koğuşlara girip kurşunlamak, kafa kol koparmak değildir.
Devlet gücünü, kaba güçten ayıran en önemli faktör budur: Yasalar ve yönetmelikler içinde davranmak. Gücünü gösterirken insan haklarına saygılı olmak. Mahkûm da olsalar, tutuklu da olsalar herkesin en temel insan haklarına sahip olduğunu unutmamak.
Şu ya da bu nedenle cezaevine düşmüş bir kişinin yaşamından devlet sorumludur. Onun ceza süresinin sonunda topluma sağlıklı (ruhsal ve bedensel olarak) bir birey olarak dönmesini sağlamak devletin görevidir.
Bir örneğini Burdur’da gördüğümüz türden uygulamalar, suçluları topluma yeniden kazanma amacına hizmet etmez. Tam tersine kamu otoritesine saygıyı azaltır. Güven duygusunu sarsar. Hatta düşmanca duygular beslenmesine yol açar.
Burdur cezaevinde olanlar ‘soruşturma başlatıldı’ açıklamasıyla geçiştirilemez.
Devlet, eğer gerçekten devletse yaşamından sorumlu olduğu insanları korumak, onlara yönelik her şiddet hareketini kararlılıkla cezalandırmak zorundadır.
Burdur’da olanları örtbas etmeye yönelik her hareket her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığından koparılmış bir parça demektir.