RADİKAL

Hortum yalnız değil

Ahmet Vardar iki gündür Sabah’ta Hortum Süleyman olarak tanınan Başkomiser Süleyman Ulusoy ile yaptığı bir röportajı yayımlıyor.

Hortum Bey, doğal olarak, yaptığı işin doğru olduğu kanısında. Kendisine bir görev verilmiş, Beyoğlu’nu suçtan temizle denmiş, o da bildiği tek şeyi yapıp eline hortumunu, sopasını almış ve işe girişmiş.
Sanıyorum ‘efrada kötü muamele ve işkence’den suçlanan bir polis memuru ilk kez kendisini böyle açıkça, yaptığı işten hiçbir rahatsızlık duymadan savunuyor.
Şu sözleri ilgi çekici: “Hepimiz insanız, kul kusursuz olmaz derler. Elbetteki yoğun çalışmalar yaparken kalbini kırdığım insanlar da oldu. Onlardan zaman zaman özür de diledim, helallik de aldım. Ama görüldüğü gibi her görevde dört başı mağmurluk olmuyor.”
Hortum Süleyman’ın yaptığının suç olduğu tartışılabilecek bir şey değil. Zaten karakolda bir vatandaşa dayak atarken çekilmiş video kayıtları da CNN Türk’te yayınlandı. Valilik ve savcılık tarafından yürütülen soruşturmada bu ifadeleri bir de ‘ikrar’ olarak kabul edilebilir mi, bilmiyorum.
Süleyman Ulusoy’un bir canavar olmadığına hiç kuşku yok. O da hepimiz gibi bir insan. Belli ki aldığı eğitim ve meslekte geçirdiği yıllar, dayağı görevinin ayrılmaz bir parçası gibi görmesini sağlamış. Bu açıdan bakarsak Hortum kardeşimizi de ‘sistem’ kurbanı bile sayabiliriz.
Üstelik arkasında bir de ‘kamuoyu’nun var olduğunu düşünüyor ki bunda da haksız değil. Mesela Vitali Hakko bakın Ahmet Vardar’a neler söylüyor:
“Beyoğlu sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin, hatta Avrupa’nın en önemli kültür ve turizm merkezlerinden biri haline geldi. Bu duruma gelmesi için biz de çok çaba gösterdik. Ama o bahsettiğiniz komiser arkadaşın da çok büyük emekleri var. Elinden gelen her şeyi yaptı. Çalıştı, çırpındı, sonunda terfi alacağına dillere düştü. Bir Beyoğlu insanı olarak onlara teşekkür borçluyuz.”
Bir başka ‘Beyoğlu insanı’ pasaj bekçisi Pala Mustafa da Vitali Bey gibi düşünüyor. “Hortum’u kim tanımaz? Onun hakkında herkes konuşuyor, bırakın konuşsunlar. Onun dövdüğü kimseler çöplere işeyen serseriler, şarapçılar, pislik insanlardı. Onları kovduğu çok iyi oldu” diyor.
Seyit isimli bir bar görevlisi de “nizam ve intizam Hortum’la başladı. Laf aramızda ben de bir tokatını yedim. Ama helal olsun. O kötülerin karşısında idi. Üç Kâğıtçıların, kapkaççıların, tinercilerin karşısında idi. Kendisi gitti, adı kaldı yadigâr..” diye anlatıyor.
Hortum’u destekleyen ve ‘serserileri, travestileri dövdüğü için’ ona arka çıkan ‘Beyoğlu insanları’ bu üç kişiden ibaret değil. Esnafın önemli bir bölümü Hortum’u ve yaptıklarını onaylıyor.
En zengininden en fakirine herkes ‘Hortum’cu.
Dayak yiyen travestiler, şarapçılar, tinerciler vs. ‘toplum dışı’ sayıldıkları için insandan da sayılmıyorlar. Birisinin çıkıp onları ite kaka, döverek oradan sürmesi onaylanıyor, destekleniyor.
İşte vahim olan tablo bu: Bir polis memuru yasaları hiçe sayıyor, amirleri ona göz yumuyor, bazı vatandaşlar da ticari menfaatleri öyle gerektirdiği için bu davranışı onaylıyor, haklı buluyor.
Dayak yiyenlerin de insan oldukları akla bile getirilmiyor, yasal haklarının bulunduğu düşünülmüyor. Yaptıkları suçsa, bunun neden yasal yollardan cezalandırılmadığını kimse kendine sormuyor.
Toplum kaba güce tapıyor, bu kaba gücün kendi yararına kullanıldığını düşünüp en temel insan haklarının yok sayılmasına sessiz kalıyor, hatta arka çıkıyor.
Kendimizden utanmalıyız!