Necmettin Erbakan’ın ‘türbanlı’ Merve Kavakçı’nın ‘seçilebilecek bir sıradan aday gösterilmesi için’ neden bu kadar bastırdığı artık iyice ortaya çıkmış olmalı. 
Erbakan Türk siyasetinde benzerlerine çok rastlanan ‘benden sonra tufancı’ların belki de en başarılısı.
Fazilet Partisi’nin seçim yenilgisi almasından bile kendine ‘olumlu pay’ çıkaran bir siyasetçinin TBMM’nin açılacağı ilk güne bir kriz hediye etmiş olmaktan dolayı ne kadar mutlu olduğunu tahmin edebiliyorum. 
28 Şubat sürecinin en önemli kahramanlarından hatta belli başlı mimarlarından birisi olan Erbakan, 18 Nisan seçimlerinin normalleşme sürecinde önemli bir adım olduğunun farkındaydı ve bunu sabote etmenin en iyi yolunun da suni bir kriz yaratmak olduğunun bilincindeydi. 
Öyle görünüyor ki amacına da ulaşmış bulunuyor.
Türk halkı seçimle yeni işbaşına gelmiş bir Meclis’in göreve başlayacağı ilk gün aslında üzerinde konuşulması bile fuzuli olan bir olayı ‘kriz’ haline getirmeyi bakalım affedebilecek mi? 
Merve Kavakçı siyasi eğilimi ya da giysilerinin biçimi ne olursa olsun seçimle göreve gelmiş bir milletvekili. Yalnızca kendisine oy verenleri değil, bütün bir ulusu temsilen orada bulunuyor.
Kavakçı’nın bu görevin gerektirdiği sorumluluk bilincine sahip olup olmadığını da pazar günü hep birlikte göreceğiz. 
Yanlış anlaşılmasın: Merve Kavakçı’nın sorumluluğundan söz ederken ‘türbanını çıkarsın ve artık öyle yaşasın’ demek istemiyorum.
Bu sonuç olarak kendi bileceği bir iş. İstediği her yerde istediği kılıkla dolaşma hakkı olduğunu herkes kabul etmek zorunda. 
Kişisel haklarımızın kullanılması konusunda siyasi görüşlerimize bağlı ayrımcılıklara tabi tutulursak, yarın kimlerin nerelere hangi kılıklarla giremeyeceğine kadar varan uzun bir yasaklar listesine de sahip olabiliriz. 
Bu görüşle mücadele etmek ‘demokratım’ diyen herkesin görevi olmalı.
Ancak kamu otoritesi belli görevler için ya da belirli yerler için özel bir kılık arayabilir. Nitekim bunun hukuka uygun olduğu yalnızca bizim mahkemelerimiz tarafından değil Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da kabul ediliyor. 
TBMM İç Tüzüğü milletvekillerinin hangi kılıklarla görev yapacağını belirtiyor. Kravat takılacak, takım elbise ya da tayyör giyilecek vs.. Hatta TBMM bu konuda daha da ileri gidiyor ve TBMM’de görev yapan kadın personelin ya da gazetecilerin bile nasıl giyinebileceğini tarif ediyor: Çorap giyilecek, etek boyu dizin altında olacak, askılı, açık saçık giysiler giyilmeyecek vs.. 
Çok yakın geçmişte TBMM’de görev yapan bir kameraman hanımın sırf uzun eteğinin altına çorap giymeyi ihmal ettiği için neredeyse dayak bile yiyecek kadar taciz edildiğini de unutmayalım.
Eski Refah’lı ve şimdi Fazilet’li milletvekillerinin bütün bu tartışmalar süresince hiçbir şekilde ‘giyim özgürlüğünden’ söz ettiğine de tanık olmadık. 
Şimdi Merve Hanım’a bir görev düşüyor: TBMM’de görev yapmak için gerekli kılık neyse onu giymek ve TBMM’de bizzat kendi türban hakkı da dahil olmak üzere öteki kadınların da giyim haklarını sonuna kadar savunmak. Yani isteyenin türban takacağı, isteyenin mini etek giyebileceği gerçekten özgür bir Meclis için mücadele etmek. 
Bu elbette siyasi şov yapmaktan ve kriz çıkarmaktan çok daha zor bir görev. Ama çok daha saygı göreceğine ve kamuoyunda sempati toplayacağına da hiç kuşku yok.
