Dünkü yazımı “Bu şiddet histerisini körükleyen toplumsal sebepleri bulmak ve düzeltmek zorudayız” diye bitirmiştim. İşe iğneyi kendimize batırarak başlamak istiyorum.
Yine dünkü Star’ın (Gazete demeye dilim varmıyor) birinci sayfasını tümüyle kaplayan iki fotoğraf vardı. “Two size” başlığının altında “Holiganların sokakta da, sahada da ağzını, burnunu kırdık. Biz Türkler, Avrupalı rakiplerimizi çiçeklerle karşılar, alkışlarla uğurlarız… Ama sizi suratınıza tükürerek gönderiyoruz! Two.. Two.. İngiltere’ye kadar yolunuz var” yazılmıştı.
Yerde yatmakta olan bir İngiliz taraftarın üç-dört kişi tarafından dövülmekte olduğunu gösteren fotoğrafın başlığı “Sokakta böyle”ydi. Resim altında “Leeds’li holiganlara Taksim’de kafasına vura vura vatan toprağını öptürdüler” yazılıydı.
İkinci fotoğraf maç sırasında sakatlık geçirmekte olan Leeds oyuncusu Kewell’i yerde iki büklüm yatarken gösteriyordu. Başlık “Sahada böyle”ydi. Resim altında da “Leeds’li futbolculara Sami Yen’in çimlerinde cenaze namazı kıldırdılar. Hem de two rekat” yazılıydı.
Herhangi bir normal insanın midesini bulandıracak espriler, en aşağılık ırkçı bir yaklaşımla, dini motifler de ihmal edilmeden bir ‘gazete’nin birinci sayfasını kaplamıştı.
Sabah’ın bir yazarı da şöyle yorumlamıştı olayları:
“Ama illa öldürmek mi lazımdı?
“Çok mu dayak arandılar..
“Patlatırsın birkaç yumruk, dökersin dişlerini, olur biter.
“Bir daha Türkiye’ye gelirken oturur düşünür..
“Peki öldürmek ne oluyor?
“Maç yüzünden adam öldürmekten daha büyük kepazelik, rezillik olabilir mi?”
Demek ki maç için adam öldürmek ayıp, ama birkaç yumruk patlatıp diş dökmek kabul edilebilir bir davranış!..
Bir spor gazetesinde maç şu spotla özetlenmişti:
“İlk yumruğu B. Hakan vurdu, kroşeyi Capone indirdi, Aslan Avrupa’yı yine titretti..”
Hayır bir boks karşılaşması değil, bir futbol maçı anlatılıyor bu spotla.
Bir gazetenin birinci sayfasında da “Türkiye’nin aslanları, Leeds’i Ali Sami Yen’de boğdu” yazılıydı. Galatasaray’ın yüksek tempolu hücum futbolunu ‘boğmak’ fiiliyle özdeşleştirmek nasıl bir hayal gücünün ürünü?
Televizyonlarımızın bu vahşeti nasıl yorumladıklarını izleyemedim. Ama aynı eğilimin televizyonlarımızın maç yorumlarında da devam ettiğine kuşkum yok.
Taraftarlarımız yabancı takımları havaalanlarında ellerindeki ‘Cehenneme hoş geldiniz’ yazılı pankartlarla karşılıyorlar. Maç boyunca rakibe ve rakip taraftara, hatta o sırada sahada olmayan başka rakiplere de en ağıza alınmaz küfürleri 25-30 bin kişi koro halinde tekrarlıyorlar. “Bizim stat bilmem kime mezar olacak”, “Bu i.ler buradan nasıl çıkacak?” gibi toplu tezahüratlar hiç kimseyi rahatsız etmiyor. Tam tersine birkaç kişi dışında ayrım gözetmeksizin bütün bir basın böyle davranan taraftarı ‘muhteşem taraftar’ diye nitelemekte bir sakınca görmüyor.
Her maçta olay çıkan statlar var. Başta yöneticiler olmak üzere herkesin gerekçesi hazır: Birkaç kendini bilmezin davranışı bütün camiamıza mal edilemez.. Kimsenin aklına sormak gelmiyor: Peki ‘kendini bilen çoğunluk’ neden bu ‘birkaç kendini bilmez’e hâkim olamıyor?
Özellikle uluslararası spor karşılaşmalarına ırkçı bir söylemle yaklaşıyoruz. Kendi takımlarımızın aralarındaki karşılaşmalar bile içinde şiddeti yücelten ifadeler olan yazılarla aktarılıyor.
Toplumumuzu bir şiddet histerisinin esiri haline getiren suçlular arasında biz de varız. Biz gazeteciler, gazete yöneticileri, yazarlar, yorumcular… Çuvaldızı başkalarına batırmadan önce durup bir de kendi yaptıklarımıza bakmalıyız. Eserimizin iftihar edilecek hiçbir yönü yok.