Fazilet'in 'kasa' sorunu
Abdullah Gül ve arkadaşlarının Fazilet Partisi’nde bir yönetim değişikliği için başlattığı ‘mahçup’ girişim, sadece bu partinin yandaşlarını değil bütün Türkiye’yi ilgilendiriyor.
İlk bakışta bu siyasi harekete karşı olanların, değişim isteklerine sempati ile bakmasında bir gariplik olduğu bile söylenebilir.
Şöyle bir çelişki var: Fazilet’in temsil ettiği siyasi düşüncenin iktidara gelmesini istemiyoruz, ama bu ‘tehlike’ karşısında aslında en çok desteklememiz gereken kişi olan Erbakan ve arkadaşlarının da parti yönetiminden uzaklaşmasını istiyoruz. Oysa eski yönetimin sürmesi demek Fazilet’in giderek oy kaybetmesi, toplumdan tecrit olması anlamına da geliyor. Aynı şekilde tersi de doğru. Fazilet’te bir değişim ihtimali bu partinin seçim şansını yükseltiyor, eski kadroların hatalarından ve kavgalarından bıkıp bu partiden uzaklaşanların yeniden partilerine dönmeleri ihtimaline yol açıyor.
Ama dediğim gibi bu ilk bakışta doğru. Ve her zaman olduğu gibi ilk bakışta doğru olan şey, toplumumuzun geleceği için de doğrudur anlamına gelmiyor.
Fazilet Partisi’nin adı Refah Partisi olduğu dönemlerinde yönetimine hâkim olan zihniyetin ayırt edici özelliği ‘kavga’dan medet ummasıydı. Bu nedenle bilinçli olarak ‘bölücü’ bir politika izledi, gerilimi artırdı, çatışmaları keskinleştirmek için her türlü kelime oyunu ve jeste başvurmaktan çekinmedi.
RP’nin kapatılmasından sonra da aynı ekip yeni kurulan partinin yönetimine büyük ölçüde hâkim oldu. Merve Kavakçı provokasyonundan tutun da, en son Hizbullah ve Adnan Hoca konusunda takındıkları tavırlar bu ekibin kafasında hiçbir şeyin değişmediğini ortaya koyuyor: Gerilim, çatışma, toplumu inananlar ve inanmayanlar diye ikiye bölme vs..
Bu tavrın zararı sadece Türk demokrasisine değil, aynı zamanda bu partiye inanıp oy verenlere de dokundu, dokunmaya da devam ediyor.
En başta bu nedenle bu partideki eski zihniyetin tasfiyesi şart. Elbette ‘yenilikçi’ adını verdiğimiz grubun, yenilikçilikten anladığının sadece isimlerin değişmesi olmadığını varsayıyoruz.
Eski RP ve FP yönetiminin nerelerde hata yaptığını iyi tahlil ettiklerini, demokrasiye kesin olarak bağlı olduklarını, toplumdaki çatışma ve gerilimi yükseltmeyecek bir politika izleyeceklerini umuyoruz.
Politik dengeler partinin kongresine kadar nasıl değişecek, yenilikçiler Erbakan ve arkadaşlarının ayak oyunlarına nasıl direnebilecekler? Bunu şimdiden kestirmenin olanağı yok. Ama ‘yenilikçileri’ bekleyen bir büyük tehlikenin varlığına da işaret etmek istiyorum.
Erbakan ailesi ve yakın çevresi bu partinin kasası olma özelliklerini hâlâ koruyorlar. Türkiye’nin en büyük seçim harcamalarını finanse edebilecek güçteki bir partinin dikili bir tek ağacının bile olmaması bir tesadüf değil. Bu aynı zamanda Erbakan ailesinin neden Karun kadar zengin olduğunu da açıklıyor. Muhtemel bir yönetim değişikliği partinin ciddi bir finansman sorunu ile karşılaşması olasılığını da içinde barındırıyor. Kaybolan trilyonluk Hazine yardımının, makbuzsuz toplanan paraların, yurtdışı çeşitli kaynaklardan gelen maddi gücün ‘değişim’ isteklerini bastırıp bastırmayacağını da önümüzdeki dönemde izleyeceğiz.
Not: Yarından itibaren 10 gün süreyle yazı yazamayacağım. Tatil dönüşü yine birlikte olmayı diliyorum.