Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bir süredir 17 Ekim günü yapılacağı söylenen ‘bugün gazete alma’ eylemi ile ilgili olarak e-postalar alıyorum.
Buna göre boykotun amacı ‘basının kendisine gelmesini sağlamak’ olarak açıklanıyor. İddia şu:

Basın halkın düşüncelerini yansıtmakta çok pasif kalıyor, üstelik bunu bilerek ve isteyerek yapıyor. Bu yüzden idare keyfileşiyor, çeteler çıkıyor, ülkeyi karabasanlar basıyor. Basın kamudan aldığı reklamlarla beslendiği için onu eleştirmekte fazla istekli davranmıyor, eleştirinin dozunu okuyucularının gözlerini boyayacak düzeyde tutuyor.
Bu görüşlere katılmadığımı hemen söylemeliyim.
Bir kere zannedildiği gibi Türkiye’de basın kamudan aldığı ilanlarla beslenmiyor. Kamu kesiminin toplam ilan pazarındaki yeri bir süredir yüzde 10’u bile bulmuyor. Hatta neredeyse iki yıldır kamudaki tasarruf genelgesi uyarınca kamu bankaları bile reklam yapmıyorlar.
RP-DYP koalisyon hükümeti döneminde kamu kaynaklarıyla desteklenen bir ‘besleme basın’ yaratma çabası ise büyük ölçüde sonuçsuz kalmıştı. Sadece bazı küçük televizyonların ve gazetelerin Refahlı belediyelerden kaynaklanan bir ilan desteği aldıkları biliniyor. Bunun sonucu bizim adına ‘intikam yasaları’ adını verdiğimiz bir dizi yasa ile gazetelerin ve gazetecinin bağımsızlığını, haber alma hakkını kısıtlayan ve basında promosyonu yasaklayarak gazeteleri çıkmaza sokmak isteyen bir plan uygulanmaya konulmuştu. Ancak Türk basını buna da pabuç bırakmadı.
İdarenin keyfiliğine ve çetelere karşı yürütülen mücadele Türkiye’de büyük ölçüde basın ekseninde gelişti. Türkiye, Susurluk ile ortaya çıkan çete skandallarını basın aracılığıyla öğrendi. Her gün de öğrenmeye devam ediyor. Bütün olarak Türk basınının girişimleri olmasa örgütlü suçlarla mücadele bugünkü düzeyine asla gelemezdi.
Eleştiri dozunu okuyucunun gözünü boyayacak düzeyde tutma ile ilgili eleştiri de bence, bırakın gerçekleri, en azından insaf ölçüleriyle bağdaşmıyor. Özellikle son depremden sonra kamu yönetiminin düştüğü acz, dünyanın birçok yerinde eşine rastlanmayacak bir şiddetle eleştirildi. Bunun sonucu, televizyonların kapatılmasına kadar da vardı.
Bana kalırsa aslında yapılması gereken şey halkı gazete almamaya davet etmek değil (çünkü halkımızın büyük çoğunluğu zaten ebedi bir gazete boykotunda bulunuyor), tam tersine gazete okumaya çağırmak olmalı.
Basının kamuya yönelik eleştirilerinin istenilen sonucu vermemesinin önemli sebeplerinden birisi de halkımızın gazete okumaya karşı olan isteksizliğidir.
Gazetelerin bir olay karşısında birbirine benzer tavırlar almamaları, her şeyden önce fikir özgürlüğünün ve demokratik çeşitliliğin bir gereğidir. Herkesin her olay karşısında aynı şekilde davranmasını beklemek, başka düşüncelerin de olabileceğine olan inancımızı sarsar. Doğal değildir.
Elbette her gazete kendi okuyucu profiline göre oluşturduğu yayın politikasında özgür olmalıdır. Elbette gazeteler halkın çıkarlarını, kendi kurumsal çıkarlarının ya da politik beklentilerinin üzerinde tutmalıdır. Elbette kamu kaynaklarının yayın kuruluşlarına peşkeş çekilmesi anlamına gelecek girişimlere karşı çıkmalıyız.
Bunun yolu özgür basını boykotla cezalandırmaktan değil, tam tersine teşvik etmekten, daha çok okumak ve okutmaktan geçiyor.