RADİKAL

Usta boyacının ırkçılığı

 PARİS-Aslan yelesini andıran uzun lüleli saçlarıyla Ruud Gullit’i ve Frank Rijkaard’ı sanıyorum herkes hatırlıyordur. Hollanda futbolunun dünya podyumlarına çıkardığı bu iki oyuncu, olağanüstü futbolculukları kadar futboldaki ırkçılığa kamuoyunun dikkatlerini çekmekle de ünlü.

Futbol eskiden ‘beyaz’ oyunu olarak bilinirdi. Bu oyunun bugünkü kurallarıyla ilk kez İngiltere’de oynanmasıydı, belki de bunun sebebi. Bu yüzden Brezilya’da bile uzun yıllar milli takıma tek bir zenci seçilmedi. 1916’daki Güney Amerika-Şampiyonasında zenci, oyuncu oynatan tek bir takım vardı:
Uruguay. 1921’de düzenlenen aynı turnuvada da ‘ülkenin prestiji söz konusu olduğu için’ hiçbir zenci ya da melez futbolcunun Brezilya takımına seçilmesine hükümet izin vermemişti. Fluminese takımının tek melez oyuncusu Carlos Alberto, maçlara çıkarken yüzünü pirinç tozuyla boyayarak beyazlaşmaya çalışıyordu.

1924’e kadar Avrupalılar da futbol oynayan bir zenci görmemişlerdi. ’24 Olimpiyatları’nda Paris’te ilk kez bir zenci; Andrade, Uruguay formasıyla sahaya çıktı.

Futbol sahalarındaki ırk ayrımcılığı şiddeti azalarak da olsa sürdü. İkinci Dünya Savaşı sonrasının refah dönemi bitip de ekonomik kriz Batı Avrupa’yı sarınca yeniden hortlayan ırkçılık futbol sahalarını da vurdu. Gazetelerimizin spor sayfalarında hiçbir zaman bununla ilgili bir haber okuyamadık ama Hollanda’da Surinamlılar, Fransa’da Cezayir ve Afrikalı göçmenler ırkçılığın ne demek olduğunu maçlarda yedikleri tekmeler, kadro dışı bırakılmalar ve holigan saldırılarıyla bir kez daha öğrendiler.

Ruud Gullit dünya çapında bir futbolcu olmasının verdiği cesaretle ilk kez bu durumu herkesin yüzüne haykıran adam oldu. ‘Kara lale’ bununla da kalmadı, eline gitarını alıp ırkçılık aleyhtarı gösterilerde sahneye bile çıktı.

Bütün bunları anlatmama sebep bugün oynanacak Hollanda-Arjantin çeyrek final karşılaşması ve bu karşılaşmanın öncesinde olanlar.

Türkiye’nin de ilk kez katıldığı 1996 Avrupa Şampiyonası’nda Hollanda takımındaki ırkçılık zirvesine ulaşmıştı. Hedef Surinam kökenli futbolculardı. İçlerinden bir tanesi bu duruma sesini yükseltti. Bugün de Hollanda’nın başında olan Teknik Direktör Guus Hiddink’i (Fenerbahçe’den kovulmaktan beter edilerek gönderilmişti) ‘beyaz oyuntuların poposundan kafasını çıkarmamakla’ suçladı. Bu oyuncu Edgar Davids’ti ve cezasını kadro dışı bırakılarak ödedi.

Hiddink bu Dünya Kupası’nın takımını oluştururken beklenmedik bir şey yaptı ve Davids’i yeniden kadroya aldı. Tutumunu, “Bu bir kalite sorunudur ve Davids de çok kaliteli bir oyuncu. Bu, neden yeniden kadroya alındığını açıklamaya yeter” diye izah etti. Davids, Hollanda’yı Yugoslavya karşısında çeyrek finale taşıyan muhteşem şutuyla Hiddink’i doğruladı.

Uluslararası futbol çevreleri Davids’in bu golüyle kamuoyunun dikkatini yeniden futboldaki ırkçılığa çektiğini düşünüyorlar. Bu golün ‘ırkçı kafaların ördüğü örümcek ağlarından oluşmuş bir kalenin doksanına takıldığını’ yazan yorumcular bile var.

Ama tek bir gol ırkçılığın kökünü futboldan kazımaya yetmiyor. Bizim televizyonlarda gösterilen bir reklam filminin gerisinde bile aynı kafanın bir uzantısı var: Zenci bir futbolcunun yüzüne bu beyaz boyadan iki kat at, götür Danimarkalı diye sat!