Alaattin Çakıcı, Fransa’nın Nice kentinde 17 Ağustos günü yakalandı. ‘Sahte pasaport bulundurmak ve ülkeye kaçak girmek’le suçlandığı ilk duruşmada tutuklandı. Ve bildiğiniz gibi yakalanışından beş hafta sonra 24 Eylül günü Nice’te yargılandığı mahkeme tarafından bu suçlardan 6 ay hapis cezası aldı.
Dün Radikal’in yazıişlerinde mahkeme ile ilgili son gelişmeleri takip ederken aklımıza aynı dava Türkiye’de açılmış olsaydı ne olurdu sorusu geldi.
Arkadaşlarımız bu sorunun yanıtını araştırdılar ve hazırladıkları haber dünkü Radikal’de yayımlandı. 
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre Türkiye’de benzer bir dava ortalama 209 günde sonuçlanıyor.
Çakıcı aynı suçtan DGM’de yargılanmış olsaydı cezasını öğrenmek için 302 gün bekleyecekti. Aynı dava, ağır ceza mahkemesinde 335 gün, asliye ceza mahkemesinde 312 gün, sulh ceza mahkemesinde ise 149 gün sürecekti. 
Bunlar elbette ortalama rakamlar.
Bir Türk mahkemesi olsaydı dava önce soruşturmanın eksikliklerinin tamamlanması için ertelenecekti.
Daha sonra nüfus kaydının getirtilmesini, pasaportun gerçek olup olmadığına ilişkin adli tıp incelemesinin yapılmasını ve raporunun yazılıp mahkemeye ulaştırılmasını bekleyecektik. Mahkeme kararını vermeden önce ilgili bakanlıklara yazı yazılmasını, defterin gerçek olup olmadığının sorulmasını da isteyecekti. 
Karar, avukatların savunma yapmaları ve savcının esas hakkındaki mütalaasını yazması için de birer ikişer duruşma ileri atılacaktı.
Herkesin gözü önünde işlenen bir suç için haftalar, aylar geçecek, ara kararları, sanığın duruşmaya getirtilememesi derken başta davaya bakan yargıç olmak üzere herkes sanığın neden yargılandığını bile unutacaktı. 
Her adli yıl başında baroların ve yüksek yargıçların yaptıkları konuşmalarda duymaya çok alıştığımız bir söz var: Geciken adalet, adalet değildir!
Nice mahkemesinin sanığın yakalanışının üzerinden topu topu beş hafta geçtikten sonra verdiği karar, her şeyden önce bu ‘yargılama sürati’ açısından hepimize örnek olmalı. 
Soruşturmayı eksiksiz tamamlayıp, hâkimlerin karşısına sadece karar için çıkan savcının ve emniyet görevlilerinin de hakkını vermek gerek.
Türkiye’de hazırlık soruşturmasından itibaren adalet mekanizması çok ağır işliyor. Yargıçların önüne gelen dosyalar çoğu zaman eksik oluyor. Yargılama usullerimizin de kararların gecikmesinde payı var. Mahkemelerin yetersizliği her yargıcın üzerine kaldırılması güç bir yük bindiriyor. Yargıçlar duruşmalara çoğu zaman dava dosyasını doğru dürüst okuyamadan çıkmak zorunda kalıyorlar. Bir yargıcın vaktiyle bana söyledikleri doğruysa, bir çok yargıç göreceği davanın içeriğinin ne olduğuna ancak mahkeme salonunda dosyaya bir iki dakika göz atarak vakıf olabiliyor. 
Geciken adalet toplumun adalete olan güvenini ve inancını da sarsıyor. Bir çok insan suçsuz yere aylarca tutuklu kalabiliyor, herkesin gözü önünde suç işleyen birisi dava sonuçlanmadan dava sonunda yatması gereken süreyi hapiste geçirdiği için tahliye ediliyor. 
Birçok konuda olduğu gibi adalet konusunda da ‘doğuda zaman ağır ilerliyor.’
