Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne 550 milletvekili seçtik. Millet adına egemenlik yetkisini kullansınlar, Türkiye’yi çağdaş bir dünya ülkesi haline getirecek yasaları yapsınlar ve kararları alsınlar diye..
Şunu kabul etmeliyiz ki bu Meclis bir öncekinden daha çalışkan çıktı. Ülkemizin yapısal sorunlarının bir bölümünü çözmeye yönelik yasaları gereğinde sabahlara kadar çalışarak çıkardı. Bu onların göreviydi ve kendilerine verilen bu görevi yaptılar.
Geçtiğimiz yılın sonunda kamuoyunda ‘kıyak emeklilik’ olarak adlandırılan ve daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından defalarca iptal edilmiş bir yasa teklifi gündeme alındı.
Kamuoyunun tepkisinin şiddeti o tarihte yasa tasarısının komisyona geri çekilmesi sonucunu doğurdu. TBMM kendi itibarını korumak için geri adım atmaktan çekinmedi. Bu da alkışlanacak bir tavır olarak not edildi.
Ancak önceki gece aynı yasa tasarısı bir gece yarısı baskınıyla TBMM Genel Kurulu’na getirildi ve kabul edildi. Bunun en hafif deyimle halkla inatlaşmak olduğunu, TBMM’nin itibarını sarstığını, bu çirkin girişimin Meclis’in bundan önceki başarılı çalışmalarını gölgeleyeceğini söyleyebiliriz.
Önceki gece 550 milletvekilinin görev yaptığı Genel Kurul’da sadece 200 milletvekili vardı. Gerisi neredeydi? Önce bunu sorgulamak lazım. Dünkü Genel Kurul’a katılmayarak bu yasanın çıkmasına zımnen onay veren milletvekillerinin de en az bu yasaya oy verenler kadar suçlu olduklarını söylemek zorundayım.
550 üyeli bir Meclis’te 174 üyenin oyuyla böyle bir yasa çıkarılabiliyorsa, bu yasaya oy veren milletvekilleri kadar oylamaya katılmayan milletvekilleri de sorumludur.
İşin ilginç yönü kamuoyunun böylesine hassas olduğu bir konuda düzenlenen bu yasa teklifinin üzerinde hiç görüşme yapılmadan 45 dakika içinde kabul edilmiş olmasıdır. Bu da gösteriyor ki bu yasanın sorumluluğu sadece iktidar partilerine değil, TBMM’de temsil edilen tüm partilere aittir ve her seçmen kendi partisinden bunun hesabını sormalıdır.
Şunu sormak istiyorum: Eğer bu yasa milletvekillerimizin büyük çoğunluğunun iddia ettiği gibi ahlaka ve hukuka uygun bir yasaysa neden ısrarla gece yarısı baskınlarıyla gündeme alınıyor? Neden yasanın üzerinde görüşme yapılması engelleniyor?
Dün öğlen yemeğinde bir araya geldiğimiz Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yasanın incelenmek ve onay için önüne geldiğinde iki şeye bakacağını söyledi: 1-Anayasa ve hukuka uygunluk, 2-Kamu vicdanına uygunluk..
Yasanın bundan önce defalarca Anayasa Mahkemesi’nden döndüğünü biliyoruz. Bu endişe nedeniyle yasa kapsamına yüksek mahkeme yargıçlarının da dahil edildiğini, bunun ahlaksız bir rüşvet teklifi olduğunu da daha önce yazmıştım.
Şimdi gözler Cumhurbaşkanı’nda. Ya kamu vicdanına ve eski Anayasa Mahkemesi kararlarına bakarak bu yasayı veto edecek ya da onaylayacak. Eğer onaylarsa Cumhurbaşkanı’na bir görev daha düşüyor.
O da yasayı Anayasa Mahkemesi’ne incelenmesi için göndermesi. TBMM’deki suç ortaklarından hiçbiri bu işi yapmayacağına göre Cumhurbaşkanı’ndan bu tavrı beklemek kamuoyunun en doğal hakkıdır.