Aylar var ki en önemli tartışma konumuz bu hükümetin yıkılıp yıkılmayacağı ile ilgili. Aklımızı hükümet yıkılacak mı, darbe geliyor mu ile bozduk.
Son günlerde, bana hükümet ile ilgili soru soranlara Milliyet Yayınları’nın Kaptan Cook isimli kitabını okuduğumu anlatıyorum.
Kaptan James Cook 1728 yılında İngiltere’de doğdu. İskoç bir köylü ailesinin çocuğuyken denizciliğe duyduğu ilgi, onu dünyanın en büyük kâşiflerinden birisi yaptı.
Bilinmeyen denizlerin büyüleyici çekiciliğine kendini kaptırıp hayatının sonuna kadar okyanuslara yelken bastı, ömrünün en güzel yıllarını bilinmeyen denizlerin ve karaların gizemlerini keşfetmeye adadı.
İngiliz donanması, daha sonra yüzyıllar sürecek sömürgecilik sürecinde onun en ilkel araç gereçlerle yaptığı haritaları kullandı. Kanada kıyılarını, Büyük Okyanus adalarını, Bering Boğazı’nı, Antarktika’nın buzullarını, Avustralya ve Yeni Zelanda’yı dolaştı. 51 yıllık ömrünün 14 yılını bilinmeyenin peşinde koşarak geçirdi. Evlendikten sonra Londra’da bıraktığı eşini bu keşif yolculukları arasında verdiği kısa molalar dışında hiç göremedi.
Döneminin uzun deniz yolculuklarının korkulu rüyası iskorbüt hastalığını lahana, dereotu, portakaldan oluşan bir diyet uygulayarak ve gemilerini temiz tutarak yenmeyi başardı. Onun tayfalarından hiçbiri iskorbüt yüzünden ölmedi.
Gemilerine aldığı botanikçi ve zoologlar o güne kadar bilinmeyen 3 bine yakın canlı türünü tasnif ettiler. Gemilerine aldığı ressamlar yeni bulunan bitki, hayvan ve böceklerin resimlerini yaptılar. Dünya, Kaptan Cook sayesinde yalnızca o güne kadar bilinmeyen karaları ve denizleri değil, yeni canlı türlerini de tanıma imkânı buldu.
Yaptıkları ödülsüz kalmadı. İngiltere’ye son dönüşünde albaylığa yükseltildi. Royal Society üyeliğine kabul edildi, Copley,Madalyası ile onurlandırıldı.
Britannica onun için şunu yazdı: “Keşif çalışmaları, denizcilik, haritacılık, mürettebatın bakımı ve yerlilerle ilişkiler konularına yeni anlayışlar getiren Cook, dünya haritalarını barışçıl yöntemlerle en büyük değişikliğe uğratan kişi olarak tarihe geçmiştir.”
Ondan 250 yıl önce de Gelibolu’da denizci bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Muhiddin Piri (daha sonra Piri Reis olarak ünlenecektir) bizim denizcilikteki gururumuzdu. 1513 yılında ilk dünya haritasını çizdi. Bilinen en başarılı denizcilik kitaplarından birisi olan Kitabı Bahriye’yi yazdı. 1528 yılında bugünkü bilgilere en yakın doğrulukta ikinci bir dünya haritası daha çizdi. Bu haritadan günümüze yalnızca 68’e 69 cm. boyutlarında bir parça kalabildi. Bütün bunları yaparken bir yandan da Osmanlı donanmasına kumanda ediyor, yeni ülkelerin ve denizlerin fethinde padişahına hizmet ediyordu.
Başarılarını çekemeyenlerin çevirdiği dümenler sonunda padişahın idam fermanı onu Kahire’de yakaladı. Boynunu yağlı urgana uzatırken neler söylediğini kimse bilmiyor.
Acaba diyorum, biz her şeyi aslında Piri Reis asıldığı gün mü kaybettik? Biz de onu İngilizlerin Kaptan Cook’a yaptıkları gibi başımıza taç etseydik, bugün Necmettin Hoca ile uğraşmak zorunda kalır mıydık?
