Hükümet olup, iktidar olamamak
Milli Güvenlik Kurulu’nun dokuz saatlik bir toplantı sonrası açıkladığı kararların
çıkardığı gürültü öyle görünüyor ki daha uzun süre Türkiye gündemini işgal edecek.
MGK’nın, kararlarını hükümete bildirmesiyle Türkiye’deki iktidar sorununun çözülebileceğini zannedenler, suların durulup gerçek iktidar sahiplerinin ortaya çıktığını görmek için daha çok bekleyecekler.
Türkiye, zayıf ekonomisi ve kişisel iktidar hırslarına esir edilmiş siyaseti ile bu sıkleti daha ne kadar kaldırabilecek?
Milli Güvenlik Kurulu’nun kaynağını Anayasa’dan alan yetkileri ve görevleri belli. Kurul, ülke güvenliği ile ilgili olarak değerlendirmeler yapmak ve hükümete bazı tavsiyelerde bulunmak hakkını Anayasa’dan alıyor.
İlk önce tartışılması gereken konu, aslında MGK’nın, Anayasa ile çizilmiş çerçevenin dışına çıkıp çıkmadığı olmalı.
MGK’nın her zamankinin tersine, bu kez bildirme kararını aldığı konuları, ne olduğu açıkça belirtilmemiş bir yaptırıma bağlamış olması Anayasal çerçevenin zorlandığı izlenimini uyandırıyor.
Normal şartlar altında böyle bir durumda hükümetin takınması gereken tavır bellidir: MGK’ya Anayasal sınırın nerede olduğunu hatırlatmak ve kendisine iletilen ‘bildiri’yi reddetmek.
Ama hayat her zaman bu kadar basit değil. Bekâra karı boşamanın kolay geldiğini, ama bunun her aklına gelince yapılamadığını en iyi biz evliler biliyoruz.
Sorun ‘muktedir olmak’ta düğümleniyor. Meclis’te şu kadar oyu bulup hükümet olabilenlerin her zaman ‘iktidar’ olamadıkları, iktidarın Meclis’teki güvenoyundan çok daha fazla şeyi ifade ettiği böylece bir kez daha kanıtlanıyor.
Hükümet ortakları yalnızca temsil ettikleri siyasi görüşün değil, tüm Türkiye’nin hükümeti olduklarını ilk günden anlayabilmiş olsalardı böyle bir tabloyla da muhtemelen karşılaşmayacaklardı.
Seçimlerde alınmış yüzde 20’lik oyla bütün bir ülkenin yaşam biçimini değiştiremeyeceklerini, buna hakları olmadığını, geri kalan yüzde 80’in de Türkiye için söz söyleme hakkı olduğunu içlerine sindirebilmiş olsalardı, Meclis’te kazandıkları hükümeti, toplumsal destekle bir iktidara çevirebilirlerdi.
Ama ne yazık ki bu siyasi kadronun çapı iktidar olmakla, hükümet olmak arasındaki farkı anlamaya yetmedi.
Aradaki farkı görebilmeleri için birisinin çıkıp gücün kimde olduğunu göstermesi gerekti.
Bu noktadan sonra artık hiçbir şey olmamış gibi davranmak, MGK’nın söz konusu kararlarını başkaları için aldığını iddia etmek bir şeyi değiştirmez.
Çare bir an önce hazırlanacak demokratik bir seçim kanunuyla seçime gitmektir.
Bunun dışındaki her formül artık ‘ara çözüm’dür. Ve Türkiye ara çözümleri taşıyabilecek güce sahip değildir.