Başbakan Bülent Ecevit dün bir kez daha bizi eleştirmeden geçemedi. “Bulunduğumuz koşullarda devlet ve milletin el ele çalışması gerekiyor” diyerek Radikal’in uyarılarının bu ‘uyumu’ bozduğunu ileri sürdü. Yardımların yerine ulaşması ile ilgili olarak Radikal’in gösterdiği titizliği şahsına karşı bir güvensizlik olarak algıladığını ortaya koydu ve “Bunu içime sindiremiyorum” dedi.
Başbakan Bülent Ecevit’in kişiliği ile ilgili hiçbir kuşkumuz yok, bunu hemen belirteyim. Bizim güvensizliğimizin nedeni, Başbakan’ın kişiliği değil, bürokrasimizin iş yapma yeteneği ve devlet yöneticilerinin verdikleri sözleri tutma alışkanlıkları ile ilgilidir.
Ve önümüze ciddi, denetlenebilir, şeffaf ve yaraları sarabilir bir icraat programı konulana kadar da bu kuşkumuz devam edecek..
14 ay önce Adana-Ceyhan’da meydana gelen deprem olduğu sırada Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Mesut Yılmaz ve Başbakan Yardımcısı da Bülent Ecevit idi. Başta bu üçlü olmak üzere tüm devlet yetkililerinin Ceyhan depremi ile ilgili verdikleri sözleri, yaptıkları konuşmaları hatırlıyorum: Devlet büyüktür, yaraları saracaktır, en kısa zamanda evsizler yeni evlerine kavuşacaktır vs..
Ceyhan depreminden sonra geçen 14 ayda verilen sözlere ve yapılanlara bakalım önce..
Zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz depremin ardından gittiği bölgede 20 bin yeni konut yapılacağını söylemişti. Daha sonra bu rakam nedense 5 bine indirildi. Bu 5 bin konut hâlâ tamamlanamadı. TOKİ yetkilileri önümüzdeki ekim ya da kasım ayında evlerin tamamlanacağını söylüyor.
Bölgede yıkım raporu verilen binaların çok büyük bölümü hâlâ ayakta duruyor. Ağır ve orta hasarlı 30 bin binanın yıkılması ya da güçlendirilmesi ve onarılmasına yönelik olarak herhangi bir işlem yapılmadı. 45 bin az hasarlı konutu vatandaşlar kendi imkânlarıyla onardılar. Devletin bu iş için vereceği yardımın sadece 250’şer milyonu ödendi, 500’er milyon ise son deprem nedeniyle durduruldu. Orta hasarlı bina sahiplerine yeni tamirat projesi için verilecek yardımlar verilmediği gibi her birinden 80’er milyon lira proje parası tahsil edildi. Köylerde evleri yıkılanlara 3’er milyar lira ödendi. Bu rakam her bir ev için gerekli olan 4,5 milyarın üçte ikisi.. Depremde evlerini terk etmek zorunda kalanlara 350’şer milyon lira kira yardımı yapıldı. Bu arada evler onarılmadığı ya da yeni evler teslim edilmediği halde bir yıl sonra kira yardımı kesildi. Bu insanlar şimdi ‘ağır hasarlı’ evlerine geri dönmek zorunda kalmış bulunuyorlar. Aralarında devletin dar gelirli görevlileri, polisler ve bekçiler bile var.. Depremde sanayinin zararı 15 trilyon olarak belirlenmiş ve sanayiciye 10 trilyon yardım sözü verilmişti. Bu yardımın da ancak 6 trilyonu ödenebildi.
Bütün bunlar olurken Sayın Ecevit de hükümette önce başbakan yardımcısıydı, sonra iki kere de başbakan…
Kimse yapılmayan yardımların zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz’ın cebine girdiğini iddia etmiyor. Tıpkı şimdiki hükümeti de yapılacak yardımları cebine koyup götürmeyi düşünmekle suçlamadığımız gibi. Dolayısıyla kişisel alınganlıklara yer yok. İçimize sindiremeyeceğimiz bir şey varsa o da devletin verdiği sözleri tutmamış olması, Adana ve Ceyhan’da yaraları sarmakta yetersiz kalmış olması.. Bizim içimize sindiremediğimiz işte budur: Adana’da on binlerce insan her an yıkılabilir binalarda yaşamak zorunda..
Marmara depreminin yıkıp geçtiği bölgelerde yardımların doğru dürüst yönetilmesini istiyoruz. Hükümetin kurtarma çalışmalarındaki beceriksizliğinin daha sonraki çalışmalara da yansımasından endişe ediyoruz. Toplanan yardımın çarçur olmasından kuşkulanıyoruz. Yardımın yerine gitmemesinden, insanların aradan yıllar geçtikten sonra da hâlâ acıları ve kaderleriyle baş başa kalmasından korkuyoruz.
Ortada somut örnekler dururken de kimsenin ‘devlet büyüktür’ palavraları sıkmasına razı gelmeyeceğiz. Deprem bölgesinde yıkımın gerçek sorumluları mahkeme karşısına çıkarılmadıkça, yardımlar yerine ulaşmadıkça, insanlarımızın yaraları gerçek anlamda sarılmadıkça da susmayacağız.
Başbakan alınganlığı bir yana bırakmak ve herkesin önüne ciddi bir program koymak zorundadır. Bölgede nasıl bir kriz yönetimi uygulanacak, kimlere ne kadar yardım yapılacak, kaç bina yapılacak, yeni kentler nerelerde inşa edilecek, sorumlular nasıl cezalandırılacak.. Bunları öğrenmeye, bilmeye ihtiyacımız var, duygusal boş konuşmalara değil!