RADİKAL

'Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?'

Günlerdir bugüne kadar hiç karşılaşmadığım kadar büyük ölçüde bir mektup, telefon, faks ve e-posta bombardımanı altındayız. Sanıyorum sadece Radikal değil, öteki gazeteler ve televizyonlar da okuyucuları ve izleyicileri tarafından aynı şekilde uyarılıyorlar.

Cumhuriyet tarihinin belki de bu en büyük okuyucu hareketinin altını çizdiği bir şey var: Yardımlar heba olmasın, sorumlular cezasız kalmasın..
Radikal de halkın bu isteğinin savunuculuğunu yapıyor. Sayfalarını halkın bu haklı talebine açıyor, gazetecilik becerisini ve refleksini halkın bu isteği doğrultusunda harekete geçiriyor. Öncülük ve sözcülük yapıyor.
Radikal’in yayınları bu açıdan özellikle hükümetin hoşuna gitmiyor. Kamu görevlilerinin moralini bozmakla, yardım isteklerini kırmakla, haksızlık etmekle suçlanıyoruz. Başbakan bu tür sorularımızla muhatap olmayı içine sindiremediğini söylüyor.
Doğrusunu isterseniz bizim de içimize sinmeyenler var ve bu konular sadece yardımların akıbeti, kriz yönetimindeki organizasyon bozuklukları ile sınırlı değil.
Biz aynı zamanda bu işin sorumlularının da yakalarını sıyırıp, kendilerini unutturabileceklerinden kuşkulanıyoruz. Buna izin vermeyeceğimizi daha önce yazdım, Kanal D’de açıkladım: Radikal, en son sorumlu da bağımsız yargının karşısına çıkıp hesap verene kadar bu işin peşini bırakmayacak.
Depremin yol açtığı kayıpların sorumluları gözlerini kâr hırsı bürümüş birkaç sahtekârdan ibaret değil. Veli Göçer’i ya da birkaç müteahhidi sorumlu ilan edip, hamamın namusunu kurtarmak için sadece onları pataklamak öteki sorumluların gözlerden kaçmasına yol açmamalı.
Evet, yıkılan binlerce binanın müteahhitlerinin sorumlu oldukları bir gerçek.. Peki o binaların şantiye şefleri sorumlu değiller mi? Mimari ve statik projelerini yapanlar arasında hata yapmış olanlar yok mu? Belediyeler, başkanlarından encümenlerine ve inşaat emlak daireleri görevlilerine kadar suça ortak değiller mi?
Kaçak kat çıkan bina sahipleri, bir iki kolonu kesip dükkânlarına yer açmaya çalışanlar da aynı derecede suçlu değiller mi?
Evet suçlular ve ne garip ki bu suçlular silsilesinin bazı üyeleri şimdi deprem hasarı tespit ediyorlar, deprem komisyonlarında görev yapıyorlar.. Ne kadar delilin bu arada karartılıp yok edildiğini belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz..
Depremde Düzce’de bir de özel hastane yıkıldı, dokuz kişiye mezar oldu. Düzce Ömür Hastanesi’nin Türkiye’de binlerce örneğine rastlanabilecek bir hikâyesi var.
Düzce’de bir spor kulübü lokali olarak hizmet veren bina bir grup tarafından satın alındıktan sonra hastaneye dönüştürüldü. Alt katta yer kazanmak için kolonlar kesildi, pencereler genişletildi, iki de kat ilave edildi.
Hastane, okul gibi binalar için zemin etüdü yapılması şart. Ancak bu bina daha önce bir lokal olarak kullanılıyordu ve bu nedenle zemin etüdü engeliyle karşılaşmamıştı.
Sonunda bir çocuğun bile kolayca öngörebileceği şekilde depremde bu
bina yıkıldı ve dokuz kişinin ölümüne sebep oldu.
Binayı hastaneye dönüştüren ortaklığın bir üyesi MHP’li Bolu Milletvekili Dr. Ersoy Özcan.. Ve Dr. Özcan şu anda TBMM’de kurulan Deprem Araştırma Komisyonu’nun bir üyesi.. Yani Dr. Özcan depremle meydana gelen yıkımın nedenlerini, sorumlularını araştıracak komisyonun bir üyesi.. Araştıracağı konular arasında kendi ‘icraatı’ da olacak, olmalı… Bunun sağlıklı bir soruşturma olacağından nasıl emin olabiliriz?
‘Kadı ola davacı vü muhzir dahi şahit/ Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?’ deyişinin sahibi Ziya Paşa nur içinde yatsın… Cumhuriyet Türkiye’sinde kadılar, bizzat suçlu olması muhtemel kişiler arasından atanıyor, haberiniz olsun!