RADİKAL

İddianameyi okurken

Fethullah Gülen hakkındaki tutuklama kararının kaldırılmasına ilişkin mahkeme kararının mürekkebi kurumadan Ankara DGM Savcısı’nın açtığı davanın iddianamesi açıklandı.

Tutuklama kararına ilişkin olarak Başbakan Ecevit’in yaptığı yorum da, tutuklamanın kaldırılmasıyla ilgili olarak önceki gece Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu’nun yaptığı yorum da hiç kuşku yok bir hukuk devletinde yaşanmaması gereken olaylardı.
Her iki açıklamanın da sürmekte olan bir soruşturmayı etkileyici mahiyette olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. En hafif deyişle bunlar ‘talihsiz’ açıklamalardır.
Davanın iddianamesi dün DGM Savcısı tarafından açıklandı.
Fethullah Gülen’in ‘terör örgütü’ kurmaktan Terörle Mücadele Yasası’nın meşhur 7. maddesi uyarınca 5 yıldan 10 yıla kadar hapsi isteniyor. İstenen cezanın üst sınırı da gösteriyor ki Gülen ‘silahsız terör örgütü’ kurmakla suçlanıyor. Silahsız ve eylemsiz bir terör hareketinin nasıl bir hareket olduğunu mahkeme tartışacak.
Ancak ilginç olan o ki elimizdeki iddianameye göre karşımızda ‘tek kişilik’ bir ‘örgüt’ var. Ya iddianame aceleye getirildiği için dava şimdilik Gülen aleyhine açılmış ve ek iddianamelerle ‘örgüt’ün öteki üyelerinin de kimler olduğunu ileride öğreneceğiz ya da eldeki deliller bu suçu başkalarına da yaygınlaştırmaya elverişli değil. Her iki halde de böylesine önemli siyasi sonuçlar doğurabilecek bir dava, daha açılma aşamasındayken tartışmalı hale geliyor. Bunun yaratacağı baskı sağlıklı bir yargılama süreci geçirip geçirmeyeceğimiz hakkında kuşkular doğuracaktır.
İddianameden anlıyoruz ki örgütün başı Fethullah Gülen. Ve yine iddianameden anlıyoruz ki büyük bölümüyle legal vakıflar, okullar, ticari işletmeler ve yayın kuruluşlarından oluşan bir ‘örgüt’ var. Peki örgütün öteki üyeleri kimler? Merkez kadrosunu kimler oluşturuyor? Örgütün ikinci derecede üyeleri kimler? Bir örgütten söz edildiğine göre bunların da isimlendirilip, suça katkılarının nitelikleri ve oranları tespit edilmiş olması gerekmez mi?
Öte yandan iddianamenin ilginç bir başka yönü daha var: Gülen ve cemaati Saidi Nursi’nin devamı olarak niteleniyor ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir yayını kaynak gösterilerek Nurculuğun İslam’a aykırı olduğu vurgulanıyor.
Bunun dava ile ne ilgisi olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. Yani Nurculuk İslam’a aykırı değil de İslam içi bir fikir hareketi olsaydı dava açılması gerekmeyecek miydi? Bu teolojik tartışma laik Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yargısının işi midir?
Dün açılan dava, önümüzdeki ayların en sıcak siyasi tartışmalarına yol açacak. Yargının bağımsızlığı, siyasetçinin yargı üzerindeki etkisi, askerin gölgesi bu yargılama sürecinde en çok konuşulan konular olacak. Korkarım bütün bu süreçte en çok yıpranan kurum da bizzat yargının kendisi olacak.