Bugünden itibaren bir dizi test yapacağız. Amacımız olaylar karşısındaki tutumunuza bakarak ne kadar ‘Avrupalı’ ne kadar ‘Asyalı’ olduğunuzu anlamak. Sadece Avrupalı olup olmadığınızı değil, aynı zamanda Kuzey Avrupalı mı yoksa Güney Avrupalı mı olduğunuzu da anlayacağız.
Bu testleri Fons Trompenaars ve Charles Hampden-Turner isimli iki yönetim gurusunun yazdığı ‘Riding The Waves of Culture’ isimli kitaptan aldım. Kitabı bana hediye eden arkadaşım Mehmet Ural eskiden bilim adamı olduğunu hiç unutmayan bir reklamcı. Kitap, çok kültürlü ortamlarda iş yapmak zorunda olan şirket yöneticileri için yazılmış. Önümüzdeki günlerde sanıyorum sık sık bu kitaptan söz edeceğim.
Birinci testimiz şu: Bir arkadaşınızın kullandığı bir otomobille 50 km. hız sınırlaması olan bir yolda 100 kilometre hızla gidiyosunuz. Etrafta hiç kimse yok. Ne polis, ne de bir başka canlı. Tesadüf bu ya yolun bir yerinde karşınıza bir yaya çıkıyor ve dikkatsiz arkadaşınız bu yayaya çarparak ölümüne neden oluyor. Olayın sizden başka tanığı yok. Arkadaşınızın avukatı size “50 kilometre süratle gittiğine tanıklık ederseniz arkadaşınızın çok ciddi bir cezadan kurtulacağını” söylüyor.
Soru: Arkadaşınızın sizden kendisini korumak için bir ricada bulunmak hakkına sahip olduğunu düşünür müsünüz?
1a. Arkadaşım benden böyle bir şey istemekte kesinlikle haklıdır.
1b. Arkadaşımın kendisini korumak için benden bazı şeyleri beklemek hakkı vardır.
1c. Arkadaşımın böyle bir şey istemeye kesinlikle hakkı yoktur.
Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi ‘duygusal kültürlerin’ insanlarının yanıtları 1a şeklinde gerçekleşmiş. Örneğin Venezuella’da her üç kişiden ikisi kendisinden böyle bir şey beklenmesini normal ve polise yalan ifade verilmesini doğru buluyor. Buna karşılık Kuzey Amerika ve Kuzey Avrupa ülkelerinde yapılan araştırmalar ağırlıkla 1c. İsviçre’de yüzde 97, ABD ve Kanada’da yüzde 93, İsveç’te yüzde 92, Hollanda ve İngiltere’de yüzde 88 ve 87 doğru ifade verilmesinden yana. Fransa’da yüzde 73 doğru ifade verilmesini uygun görüyor. Doğu’ya gittikçe ve Güney’e inildikçe durum değişiyor. Her yüz Meksikalıdan 64’ü doğru ifadeden yana. Nepal, Güney Kore, Arjantin, Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkelerde deneklerin yarıdan fazlası arkadaşını korumaktan yana.
İginç bir başka durum da şu: Çokuluslu bir denek grubuna soru sorulurken yayanın öldüğüne ilişkin bilgi saklanıyor. İngiliz ve Fransızların bu durumda verdikleri yanıtlar birbirine çok yakın. Ancak yayanın öldüğü söylendiğinde Fransızlar arkadaşlarını koruma eğilimine giriyorlar. Oysa İngilizlere aynı son söylendiğinde tepkileri ‘mutlaka doğru ifade vermeliyim’e dönüyor.
Değişik gelişmişlik düzeyindeki 31 ülkede yapılan araştırmanın ortaya koyduğu sonuç şu: Protestan ahlakının geçerli olduğu Kuzey ülkelerinde gerçek neyse onu söylemek neredeyse tartışılmaz bir durum. Araştırmacılar Protestan kültürünün esasen yazılı kurallara uymakla ayrıştığına ve bunun bir yaşam biçimi olduğuna dikkat çekiyorlar. Buna karşılık Katolik kültürü, tanımı gereği ‘ilişki’ merkezinde gelişiyor. Bunlar, yayanın o bomboş yolda otomobilin önüne fırlamasını bir şanssızlık olarak niteleme eğilimindeler.
Kitaba temel olan araştırmanın yapıldığı ülkeler içinde ne yazık ki Türkiye yok. Kitabı okurken ‘eğer bu araştırma Türkiye’de de yapılsaydı’ diye düşündüm, ‘dördüncü bir yanıt şıkkı daha eklenmeliydi’: Arkadaşımın benden herhangi bir ricada bulunmasına bile
gerek kalmadan ben zaten onu koruyacak ifadeyi verirdim!
Şaka bir yana sanıyorum bizim davranış kültürümüz de biraz ‘Katolik’lere yakın. Yazılı kurallarla başı pek hoş olmayan, ‘ilişki’nin önemli olduğu bir kültür. Tanrının birçok günlük işe karıştığı ‘kaderci’ bir çerçeve..
Yeni sorularla yarın da devam edeceğiz. Kendimizi daha iyi tanımak için elbette…