Moskovneye veçera
MOSKOVA – Aziz Basil Katedrali’nin rengârenk kubbeleri uzaktan bir pastayı andırıyor. Renkli kremalarla süslenmiş bir pastayı.. Birkaç metre ileride Kremlin Kilisesi’nin altın kaplama kubbeleri ‘Elif elif diye tozan’ ince bir karın oluşturduğu pusun ardında kalıyor. Burası Kızıl Meydan.. Kremlin’in aşılmaz görünen duvarlarının çevrelediği, eşine bizde rastlayamayacağınız büyüklükte bir meydan..
Kırmızı granit bloklarla inşa edilmiş Lenin’in mozolesi, sırtını Kremlin’in duvarlarına vermiş. Tam karşısında kapitalist dünyanın en ünlü markaları.. Tarihi alışveriş merkezinin kırmızı vitrin tentelerinin üzerinde Christian Dior, Max & Co. yazıları okunuyor. İkili bir kâbe var sanki burada. Dünyanın en güzel kadınları tavaf ediyorlar her ikisini de.. Soğuktan yanakları ve burunları kızarmış, uzun çizmeler, kalın paltolar ve kürk şapkalar içindeler.
Önümden beyaz uzun tuvaletini savurarak bir gelin geçiyor. Damadın yüzünde bir gurur ifadesi var. Kardeşler ve arkadaşlardan oluşan bir grupla Lenin’i ziyarete gelmişler.. Giysilerinden birkaç gün önce de meydanın karşı tarafını tavaf ettikleri anlaşılıyor.
Önceki ziyaretlerime göre Moskova’da ilk gözüme çarpan şey vitrin ışıklarındaki inanılmaz artış. Eskiden vitrinleri hiç olmayan bir kentti Moskova.. Belli ki aradan geçen yedi yıl, öncelikle tüketimin bir çılgınlığa dönüşmesine yol açmış. Vitrinlerdeki etiketlere bakınca bunların kimler tarafından alınabileceğini soruyor insan kendi kendine.. Hiç kuşku yok ki müşteriler, iki ciklet satmak için saatlerce sıfırın altındaki soğukta bekleyen emekliler değil. Maaşlı ve ücretliler de.. Rusya çokça yasadışı gelirle beslenen bir burjuvazi yaratmış kendisine. Bütün bu pırıltı ve lüks sadece onlar için.
Gençlik yıllarımdan beri dilimden düşmeyen ‘Moskova Geceleri’ (Başlıkta Rusçası yazılı) isimli şarkıyı mırıldanıyorum, kapılarında uzun kuyruklar olan gece kulüplerinin önünden geçerken. Balalaykanın insanın içini kaynatan tınısı kulaklarımda yankılanıyor. Eskiden bu şarkıyı ne zaman hatırlasam gözümün önüne ‘çayka’larıyla karın üzerinde hızla kayıp giden Rus asilzadeleri gelirdi.. Üşümemek için ayı postuna sarınmış, ellerinde votka şişeleri, evli kadınlara âşık, çılgın asilzadeler. Yaşamaktan çok ölmenin kahramanlık sayıldığı dönemin şövalyeleri… Şimdi onların yerinde kocaman ciplerle şehir içinde gezinen mafyozolar var.
Moskova’da gece hayatı artık sadece güzel kadınlar ve sarhoş turistler anlamına geliyor. Night Flight isimli gece kulübüne giriş 20 dolar. Bu parayı normal bir Rus’un harcaması mümkün değil. Tek bir içkiye
20 dolar.. Rusya’da bu parayla bir ay geçinen insanlar var ve sayıları nüfusun neredeyse yüzde 80’ini geçiyor..
Night Flight’a girince insan önce durumunu algılamakta zorlanıyor. Bir sürü çirkin, şişko, ama cebi dolar dolu erkek turist ve yüzlerce Claudia Schiffer, Eva Herzigova vs.. İnsan kızların ilgisini görünce bir an için kendisini Richard Gere zannediyor, ama bu çok aldatıcı. Çünkü cüzdandan başka hiçbir şeyle ilgilenmemeye yeminli gibiler..
Moskova’da Rus gençlerin gittiği kulüpler de var elbette. ‘Aç Ördek’ bunların en gözde olanı. Upuzun bir barın etrafı belediye otobüsü sahanlığı gibi tıklım tıklım. Bu yüzden dans etmek isteyenler barın üzerine çıkıyorlar. Burası yakınlarda uzun süre kapalı kalmış. Sebep, bazı geçlerin barın üzerinde ‘Enternasyonal’in ‘re-miks’iyle dans etmeleri. O gece orada tesadüfen bulunan eski komünistler Duma’dan barın kapatılması kararını çıkarmışlar.. Barlarda ne çalındığıyla meşgul bir Meclis.. Toprağı bol olsun, Troçki boşuna Rusya’nın esasen bir doğu toplumu olduğunu söylememiş..
Burada en çok duyduğumuz Tarkan ve Mustafa Sandal’ın şarkıları. Filip Kirkarov ‘Şıkıdım’ı, ‘Araba’yı Rusça sözlerle söylüyor. ‘Türk olmak’ Tarkan’ı çağrıştırıyor insanlara. Klas lokantalardan Voçka’da, Kazan Tatarı garson Marat’ın nezdinde ‘Şıkıdım’ her kapıyı açan bir anahtar oluyor. Rezervasyonsuz yer bulunamayan bir lokantada bile dört kişilik bir masayı emre hazır hale getiriyor.
Arbat Sokağı’nın eski havası yok. Belli ki yaygınlaşan özgürlükle birlikte bu sokağın da büyüsü bozulmuş. Şimdi sokağın hâkimi sanatçılar değil, turistik ıvır zıvır satan kulübecikler. Bunlardan birini işleten iki kardeşten Sergei Galatasaray’lı, Saşa Fenerbahçe’li.. İnsan ezeli rekabetin Moskova’da bile sürmesine inanmakta güçlük çekiyor. İşin aslı sonradan anlaşılıyor: Saşa yıllar önce Galatarasay’la maç yapan Spartak’ın taraftarı. Sergei de Torpedo’lu. Görüyorsunuz, futbol hastaları dünyanın her yerinde aynı..