İşte bunu hiç anlamıyorum
Hatırlayacaksınız geçenlerde okuduğum Tehmina Durrani’nin “Derebeyi Efendim” isimli kitabından sizlere de söz etmiştim. Bir kız çocuk babası olarak kitabı okurken zaman zaman kendimi zor tuttum. İçimden kitabı yere atmak, üzerinde tepinmek duygusunun yükseldiği anlarda kendimi “bu da bir tür sinir eğitimi” diyerek sakinleştirdîm.
Tehmina’nın ailesi ve özellikle de annesi, kocası tarafından sürekli aşağılanan, dövülen, ihanete uğrayan kızlarını, bu beladan kurtarmanın yolunu arayacaklarına, sanıyorum benzerlerine yalnızca Doğu toplumlarında rastlanabilecek bir şekilde bu bitmiş evliliği sürdürmesini, asla boşanmamasını telkin ediyordu.
Onlara göre “boşanmış bir kadın” aile şerefinin ayaklar altına alınması demekti. Kocası tarafından istenmeyen bir kadını kendilerinin de istemeyeceklerini, böyle bir utançla yaşayamayacaklarını söylüyorlardı.
Dün gazeteleri okurken Posta’da benzeri bir olayın Türkiye’de, üstelik de ünlü bir ailede yaşandığını gördüm. Şarkıcı ve besteci Kayahan’ın kızı Beste ile yine bir şarkıcı olan Tayfun’un evlilikleriydi söz konusu olan.
Habere göre Beste ve Tayfun ayrılmaya karar vermişler ve Beste annesinin yanına taşınmıştı. Buraya kadar sıradan bir öykü aslında. Her an herkesin yaşayabileceği bir şey. Anlaşamayan bir çiftin ayrılma kararı vermelerine ülkemizde ne ilk kez rastlanıyor ne de son kez rastlanacak.
Beste ile Tayfun’un boşanma kararlarını bu köşe yazısının konusu haline getiren şey “kız babası” Kayahan’ın tutumuydu.
İddiaya göre Kayahan kızının boşanmasına, yürümediği belli olan bir evliliği bitirmesine şiddetle karşıydı. Kızına “ancak ben öldükten sonra boşanabilirsin” demişti. Ona göre “Kayahan’ın kızı” kocasından boşanmış olarak evine dönemezdi, vs.
Elbette herkes çocuğunun mutlu bir evlilik yaşamasını ister. Başından boşanma gibi tatsız bir süreç geçmesini, bu durumun çocuğunda yaratacağı olumsuz etkileri görmek istemez.
Ancak daha önce kendi hayatında birden çok kez evlenme ve boşanma kararı vermiş Kayahan’ın tavrında kabul edilmesi çok zor bir farklılık var. O kızının her şeye rağmen evliliğini sürdürmesini istiyor. Çünkü Kayahan da tıpkı Tehmina Durrani’nin ailesi gibi Doğulu. Ve boşanmış bir kadının toplumda ikinci sınıf bir yeri olacağını kabul ediyor. (Kayahan’ın kendi ismine yüklediği megalomanik rolleri bir kenara bırakıyorum.)
Oysa yürümeyen bir evliliği bitirmeye karar veren çift, kendilerine yepyeni ve mutlu olabilecekleri bir hayat kurmaya yetecek kadar önlerinde çok uzun zaman olan iki genç. Başka insanlarla çok daha mutlu evlilikler kurmak ve bunu yıllarca sürdürmek imkânına sahipler.
Ama “Doğulu” olmak işte böyle durumlarda hep kız çocukların başına patlıyor. Onlardan her şart altında evliliklerini sürdürmeleri, kendi kişiliklerini bir kenara itmeleri ve “herkes ne der” sorusuna göre yaşamaları bekleniyor.
Ailelerin çocuklarının mutsuzluğunu bile bile mevcut statükoyu sürdürmelerini istemelerini gerçekten hiç anlamıyorum.