RADİKAL

Kabahat Hillary'nin müsrifliğinde

 Perşembe günü ‘Radikal’de yayımlanan haberi okuyuncaya kadar Bill Clinton’ı çok zengin zannediyordum. Dünyanın en zengin ve en etkili ülkesinin en güçlü adamının aynı zamanda çok zengin olması gerektiğine dair bir fikir vardı bende, her nedense.

Meğerse gerçek bunun tam tersiymiş. Bill Clinton hayatı boyunca Amerika’da hep kamu hizmetinde çalıştığı için sadece maaşıyla yetinmek zorunda kalmış. Kamu hizmetlerinden bir bölümü eyalet başsavcılığı, eyalet valiliği ve Amerika Başkanlığı gibi “çok seçme” yerler de olsa, eşi Hillary’nin de çalışmasına rağmen bir yandan çocuk büyütmek, diğer yandan maaşla yetinmek zorunluluğu zengin olmasına fırsat vermemiş.

Şu anda da yılda brüt 200 bin dolar maaş alıyormuş. Kızı Chelsea’nin öğrenim ve yurt masrafları da yılda 35 – 40 bin doları bulduğu için, çeşitli davalarda kendisini savunan avukatlarına olan borçlarını ancak emekli olduktan sonra kazanabileceği paralarla ödeme imkânı varmış. Emekli olduğunda anılarının yayın hakları, çeşitli şirketlerin yönetim kurulu üyelikleri gibi milyon dolarlarla ifade edilen işler bulabileceği için ancak o tarihten sonra rahat edebilecekmiş.

Bu haberi okuyunca bizim Bill’in talihsiz bir insan olduğuna karar verdim.

Amerika’da değil de bir Üçüncü Dünya ülkesinde ya da Türkiye’de dünyaya gelmiş olsaydı, dünyalığı doğrultmak için emekli olmayı beklemesine gerek kalmayacaktı.

Herbiri yoksul aile çocuğu olan nice valinin, yargıcın, daire müdürünün, milletvekilinin, bakanın günümüz zenginlerine parmak ısırtacak servetlerinin benzerlerini rahatlıkla yapabilir, emeklilik hayatında da oradan buraya konferans vermek için koşturacağına Marmaris’te bir saray yaptırır keyfine bakardı diye düşündüm.

Kurthan Fişek vaktiyle İstanbul’da görev yapan bir kamu yöneticisinin nasıl olup da kentin her yerinde bir daire sahibi olduğunu kendine özgü esprili üslubuyla “onun karısı tutumlu da ondan” diye açıklamıştı.

0 açıklamayı hatırlayıp Hillary’ye sinirlendim. Bu kadar müsrif olmasaydı Bill de gençken cebini doldurabilirdi diye aklımdan geçirdim.

Aslında kabahat yalnızca Hillary’de de değildi. “Her derde deva” Amerikan sistemi, kamu görevlilerinin durduk yerde zenginleşmesini önlüyor olmalıydı.

Oysa bizde böyle mi? Kooperatiften aldıkları evleriyle bir anda dolar milyoneri olan mı ararsınız, babasından kalan emekli maaşını repoda büyütüp ülkenin sayılı zenginlerinden olanı mı? Bizde Allah’a şükür hepsi var.

İnanmıyorsanız çevrenize şöyle bir bakın. Dokuzuncu derecenin üçüncü kademesinden memuriyet hayatına başlayıp 20. yılın sonunda dolar milyoneri olan kaç kişi göreceksiniz? Öğrenimini devlet bursuyla zar zor tamamlayan kaç kişi şimdi milyarderler sıralamasında yer alıyor? Siyasette ve devlette üst kademelere gelmiş ve hâlâ fakir kalmayı başarabilmiş kaç kişi var?

Bir de Amerika’ya fırsatlar ülkesi diyorlar ve bizim ülkemizin hakkını yiyorlar. Esas fırsatlar ülkesi Türkiye.