Avrupa Topluluğu’nun Türkiye’yi önümüzdeki en az 20 yıl için sınırlarının dışında bırakmaya kararlı olduğunu göstermesi bizim ulusal özelliklerimizi sergilemek için yine iyi bir fırsat oldu.
Hamasi nutuklarla ortamı sertleştirmekten yararlı çıkabileceğimizi sanıyoruz, ama fena halde yanılıyoruz.
Gelinen noktada ne Mesut Yılmaz’ın ‘sert’ tavrının bir anlamı var ne de Ecevit’in modası geçmiş ‘yeni bir dünya kurulur’ tekerlemesinin… Sanki çağımızda yeni bir dünya kurmak için elimizde İslam’dan başka bir silah varmış gibi konuşuyor Ecevit. Böyle bir ‘yeni dünyada’da yanımızda olacak olanlar da İran’la, Irak olacak herhalde..
Açıkça söylemek gerekirse Türkiye’nin bugünkü görüntüsüyle Avrupalı olduğunu iddia etmemiz gerçekten komik oluyor.
Düşünün bakalım: Avrupa’da bir kısım vatandaşı faili meçhul cinayetlere kurban giden kaç ülke var? Kaç ülkede ‘faili meçhul’ cinayetlerin sorumlusunun bizzat devletin kendisi olduğu kuşkusu var?
Kaç ülkede karakollarda vatandaşlara kötü muamele yapılabiliyor? Kaç ülkede polisler insanları döverek öldürme hakkına sahipler? Kaç ülkede bir vatandaşı döverek öldüren polislerin mahkemesi bile görülemiyor, yargıçları sürülüyor?
Hangi Avrupa ülkesinde çocuk yaştaki gençlerin işkence altında alınan ifadelerine dayanılarak 15 – 20 yıl hapis cezası Veriliyor? Hangi ülkede bu çocuklara işkence yaptıkları sabit olan polisler mahkemeye bile çıkartılamıyor?
Hangi Avrupa ülkesinde siyasi partiler kapatılmakla tehdit ediliyor? Hangi Avrupa ülkesinde Adalet Bakanı “işkence var ama sistematik değil” dediği halde koltuğunda oturmaya devam edebiliyor? Hangi Avrupa ülkesinde düşündüklerini açıklamak suç?
Hangi Avrupa ülkesinde işsiz ve çaresiz insanların nüfusa oranı bu kadar yüksek? Hangi Avrupa ülkesinde kara para sahipleri paralarını bu kadar kolay yıkayabiliyorlar? Hangisinde enflasyon yüzde yüze vurmuş?
Soruları artırmak mümkün. Sorular ne kadar artarsa artsın bunlara verilebilecek tek bir cevap var: Türkiye Cumhuriyeti.
Kohl’ün Avrupa’yı bir Hıristiyan kulübü olarak tanımlayan ve Hıristiyan Avrupa’nın tek düşmanı olarak Türkleri gören ‘post Nazi’ görüşlerini, Yunanistan’ın tarihi bir aşağılık kompleksinden kaynaklanan engellemelerini elbette yok saymıyorum.
Ama bütün bunlara göğsümüzü gere gere karşı çıkmamızı ve Türkiye’nin demokratik Batı medeniyetinin bir parçası olduğunu haykırmamızı engelleyen marifetlerimizi de görmezden gelemeyeceğimizi düşünüyorum.
Türkiye yıllardır ektiğini biçiyor. Avrupa Birliği’ni yalnızca bir ‘ticaret ortaklığı’ olarak görmenin, ‘Birleşik Avrupa felsefesini’ bir türlü anlamamış olmanın cezasını çekiyor.
Türkiye’yi yıllardır yönetme sorumluluğunu taşıyıp, bunun gereğini yerine getirmeyenlerin bugünkü davranışları ve feryatları ise bana eski bir halk türküsünü hatırlatıyor: Kendim ettim, kendim buldum!