Çetin Altan’ın yıllar önce Güneş Gazetesi’nde yazdığı bir yazıyı günün anlam ve önemine binaen aynen sunuyorum. Söz şimdi Altan’ın:
“Tütüncüden sigarayı aldın mı, sigaranın parasını verecek, karşılığını ödeyeceksin. Yağmurda gezmeyi seviyorsan, ıslanıp sıçana dönerek karşılığını ödeyeceksin.
Oyuncak bir kadına âşık olmuşsan, karşılığını ödeyeceksin kahrola kahrola… Akşam yemeğinde dayanamadın soğanlı kıymalı yumurta yedin; midende şişkin bir ağırlıkla, uykunda karabasanlar göre göre, ödeyeceksin karşılığını…
Müdür içeri girdiğinde, ayağa kalkmama keyfini tattın; ödeyeceksin karşılığını bir ay sonra ambar memurluğuna tayin edilerek…
Yükseklerden atlama zevkiyle, tuttun damdan atladın. Ayaklarınla belkemiğini kırarak ödeyeceksin karşılığını.
Dün gece bir davette sabahlara kadar güldün eğlendin; bugün ödeyeceksin karşılığını, oturduğun yerde uyuklaya uyuklaya… Bir hanımla aşna fişne oldu; bir ay geçmeden, inen bir şahmerdan, cilveli telefon konuşmasında; “Haberin var mı, hamileyim.’ Başından aşağı geçen bir kazan kaynar suyla, ödeyeceksin karşılığını, çaresi var mı?
Napoleon olmak büyük başarı, Saint Helene’de ödedi karşılığını. Orhan Veli otuz altısında ayrıldı dünyadan; o da öyle ödedi Orhan Veli olmanın karşılığını…
Leylek, ‘karşılığını ödemem, diyordu yazı geçirdiğim yerlerin; olanağı var mıydı bunun; oraya, beş bin kilometrelik bir yolu uça uça gelirken ödemişti yarısını, öteki yarısını da dönerken ödeyecekti…
Kedi kaptı ciğeri, karşılığını ödemeden. Bir tekme indi beline, ödedi karşılığını… Uzaya ilk giden olmanın büyük şerefi… Beş yıl süreyle, binbir belalı deneyde kobay gibi yaşayarak, çok daha önceden ödenmişti. Döndükten sonra da süren, boşluktaki korku cinnetleri de ödenen faturaya ekstradan eklendi.
Eski İstanbul konaklarıyla köşkleri, az tadını çıkarmadı, köylerden hizmet ettirmek için getirttiği Anadolu çocuklarının.
Ve şimdi ödüyor karşılığını, lahmacun, arabesk ve pazar pikniklerindeki , süprüntü epidemisiyle…
Bira ne iyi geldi, buz gibi; şişenin parasını vermek yetmez ödemeye karşılığını; en az üç kez de koştura koştura tuvalete fırlayacaksın, borçlu kalmamak için soğuk bira kekasına…
Anneni çok mu sevdin, ödeyeceksin karşılığını üzüle üzüle, en ufak hastalığına… Doğdun mu güzelim yeryüzüne, sonunda oradan kaybolarak ödeyeceksin onun da karşılığını… Güneşe dimdik bakınca, karşılığını ödüyorsun kör olarak…
Ve insanlar düşünürler durmadan, yapabilecekleri şeyleri, ödemeden karşılığını… Bulurlar da bazen, çölde çökmüş devenin gölgesinde dinlenmek gibi… Yahut hapşırmadan enfiye çekmek gibi…
Kimi de her gün bin kat daha fazlasından öder karşılığını; görebilmek için kendini, aynalarda sadece insan gibi…”
