Kışlalı cinayeti süreci
Evren Değer’in dün Radikal’in manşetinde yer alan haberi ‘Kışlalı suikastı’nın Türk siyasal hayatında bir döneme damgasını vuracağını ortaya koyuyor.
Cinayetin hemen ardından Silahlı Kuvvetler’in en üst düzey komutanlarının Cumhuriyet Gazetesi merkezine ve Ankara bürosuna ziyaretleri ile başlayan, Genelkurmay Başkanı’nın gezisini yarıda kesip cenaze törenine katılmak üzere Ankara’ya dönmesi ve kentteki subay, astsubayların üniformalı olarak törene katılmaları emriyle gelişen ‘jestler bütünü’, 28 Şubat süreci olarak tanımladığımız dönemin yeni bir aşamasına işaret ediyor.
Cinayetin MGK gündemine de alınacağının belli olması ve konuyla ilgili olarak basına yansıyan haberler bu durumu pekiştiriyor.
Evren Değer’in haberinin ayrıntıları, cinayetin MGK gündemine sadece bir ‘asayiş sorunu’ olarak girmeyeceğini gösteriyor.
Askeri çevreler cinayeti ‘radikal İslam’ın bir provokasyonu ve güç gösterisi’ olarak algılıyorlar. Mehmet Kutlular’ın depremle 28 Şubat arasında bağlantı kuran çıkışı ve Merve Kavakçı olayında DGM savcısının siyasi kesimlerden gördüğü tepkinin büyüklüğünün ‘irtica çevrelerine’ güç verdiği kanısı var.
Öte yandan TBMM’de hâlâ türbanlı milletvekilleri ile ilgili bir düzenlemenin yapılmamış olması, irtica ile mücadele yasalarının geçirilmemiş olması askerlerin tepkisini çekiyor.
Bu tabloya bakınca, Ankara’da askerlerin siyaset sahnesinde ağırlıklarını yeniden hissettirecekleri bir dönemin başladığını söyleyebiliriz. 27 Ekim akşamı toplanacak olan MGK’da bu tavır netlik kazanacak ve büyük bir ihtimalle hükümete de daha açık bir dille anlatılacak.
Şimdi en başa dönelim.
Ahmet Taner Kışlalı cinayetinin (azmettiricisi ve uygulayıcısı kim olursa olsun) esas olarak Türkiye’de demokrasinin gelişmesine karşı olan güçler tarafından planlandığını düşündüğümü yazmıştım. Türkiye’nin Helsinki zirvesi öncesi AB adaylığının neredeyse kesinleşmiş olması, bu sürece karşı olan bazı çevreleri rahatsız ediyor. Türkiye’nin demokratik ve laik bir hukuk devleti olarak Batı demokrasilerinin yanında yerini alması anlamına gelecek bu sürecin kesintiye uğratılması, bu çevrelerin en büyük isteği.
Kışlalı cinayetini askeri yetkililerin düşündüğü gibi irticai çevrelerin yaptırmış olması, durumu değiştirmiyor.
Cinayet, faili kim olursa olsun, Türkiye’nin demokratik görüntüsünün yıpratılması sonucunu doğuracak gelişmeler üretiyor.
Cinayet, tam anlamıyla planlayıcılarının istediği sonucu sağlıyor.
Türkiye demokrasisi üzerine bir kez daha asker gölgesi düşüyor. MGK bir kez daha siyasilere yapmaları gereken işleri hatırlatıyor.
Bunun iyi bir görüntü olduğunu söyleyebilir miyiz?