Komşunun balığı komşuya helal mi?
Karadeniz’de Ukrayna’ya ait ‘ekonomik bölgede’ bir Türk balıkçının ölümü ile sonuçlanan olayı genellikle ‘milli hislerin’ ağır bastığı bir yaklaşım içinde ele aldık.
Bunda hiç kuşkusuz Ukrayna’nın, tecavüzü durdurma amacını aşan bir şiddette güç kullanmasının ve bir insanın hayatını kaybetmesinin de rolü var. Ama gerçekçi olmak gerekirse komşumuza biraz haksızlık ettiğimizi de kabul etmeliyiz.
Karasuları dışında avlanan balıkçıların yol açtığı çatışmalar ve diplomatik sorunlar sadece bize, Karadeniz’e ve Ege’ye ait bir durum değil. Aynı ekonomik topluluk içinde yer alan İtalya ile Fransa arasında, Atlantik’te avlanan İspanyol balıkçılarla Kanada arasında da benzer sorunlar yaşanmıştı. Hatta aynı ülkenin balıkçılarının bile avlanma alanları konusunda anlaşmazlıklara düştükleri biliniyor. Karadeniz’deki balık miktarındaki azalmayla Ege’ye yönelen bazı balıkçıların, Ege’deki öteki Türk balıkçılar tarafından da hoş karşılanmadığı, zaman zaman aralarında çatışmalar yaşandığı da biliniyor.
Ukrayna’da yaşanan dramın ardından televizyonlara demeçler veren bazı Karadenizli balıkçılar haklı olduklarını, Türkiye’ye ait bölgede balık kalmadığını, Ukrayna sahillerine yine gideceklerini büyük bir rahatlıkla söylüyorlar. Ve bence Ukrayna’nın da neden böylesine bir şiddet kullandığı da esasen bu sözlerle ortaya çıkıyor.
Karadeniz, dünya üzerindeki öteki denizlerle karşılaştırıldığında aslında küçücük bir alan. Böyle bir denizin bir kıyısında neden balık kalmadığını, buna karşılık hemen öteki kıyılarda neden bol miktarda balık bulunduğunu da düşünmek gerek.
Bu aslında Türkiye’nin kendi denizlerindeki yaşamı yok etmesinden kaynaklanıyor. Hükümetlerin popülist kaygılarla trolle avlanmaktan tutun da avlanma mevsimleri ve ağ genişlikleri ile ilgili politikasının yanlışlığının bedelini ödüyoruz. Kendi sularımızdaki bütün balık yuvalarını, denizin dibindeki doğal ortamı trollerle tarayıp yukarıya çıkarma ‘başarısını’ gösterdiğimiz için şimdi gözümüz başkalarının sularındaki balıklara dikilmiş bulunuyor. Kendi denizlerimizi kuruttuğumuz yetmiyormuş gibi şimdi de komşularımızın denizlerini trollerle kurutmaya hevesleniyoruz. Üstelik de bunu kendimiz için bir ‘hak’ olarak görüyoruz.
Öte yandan Karadeniz’de balığın kalmamış olması, bundan kendileri de doğrudan sorumlu olsalar bile bölgede balıkçılıkla geçinen insanlarımız için görmezden gelinemeyecek kadar önemli bir sorun. Devlet bir yandan denizlerimizdeki canlı yaşamın yeniden doğmasına olanak sağlayacak tedbirleri alırken bir yandan da işsizlik ve açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalan bu insanlarımızı da düşünmek zorundadır.
Türkiye bu son olayla arasında hiç sorun olmayan bir komşusu ile gereksiz bir gerginlik içine düşürüldü. Bunun ülkemizin öteki sektörlerinin iş ilişkilerini etkileyebilecek gelişmeler yaratmasına meydan vermemek de önem taşıyor.
Olaylar karşısında tavır alırken hamaset duygularıyla hareket etmek, ulusal çıkarlara uyumlu sonuçlar alınmasının tek garantisi değildir, bunu da aklımızda tutmalıyız.