RADİKAL

Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin tarihsel kökenleri

Yazının başlığının bu kadar küçük bir köşe için fazla iddialı olduğunu düşünüyorsanız, haklısınız. Bu aslında bir kitap olmalı.

Bugün size Milliyet gazetesinin de kurucusu olan rahmetli Ali Naci Karacan’ın Haziran ve Temmuz 1934 tarihinde Olimpiyat Dergisi’nde yazdığı “Fenerbahçe-Galatasaray rekabetini niçin ve nasıl körüklerdim” başlıklı yazıdan söz etmek istiyorum.
Galatasaray’ın kişisel yaratıcılığa da büyük ölçüde dayanan ama bir makine düzeni içinde ortaya koyduğu mükemmel futbolla Avrupa’nın iki numaralı kupasında aldığı başarılı sonuçlar ve Fenerbahçe’nin geçirmekte olduğu ‘dönemsel bunalım’ o eski günlere götürdü beni. Üstelik bugün bu rekabetin bir maçına daha tanıklık edeceğiz.
Karacan, Fenerbahçe umumi katibi (genel sekreter) olduğu yıllarda ülkede futbol heyecanının yayılması için bu rekabeti özel olarak körüklediğini itiraf ediyor.
1919’dan 1923’e kadar olan dönem Fenerbahçe’nin Türk halkının geniş sevgisini kazanmasına yol açan olaylara tanıklık etti. İşgal altındaki İstanbul’da Türklüğün gururunu ve onurunu kurtarmak gibi tarihsel bir sorumluluk üstlendi. Türk askeri kışlalarına yerleşmiş bulunan İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerinin oluşturdukları takımları önce teker teker sonra da onların karmaları olarak karşısına çıkmaya mecbur etti ve her seferinde sahadan çok farklı galibiyetlerle ayrıldı.
Karacan şöyle yazıyor: “Halbuki o zamana kadar Fenerbahçe’nin rakibi ve eşi olan Galatasaray mütarekede ecnebi takımlarla çok karşılaşmadıktan maada, çarpıştıkları maçlarda da Fenerbahçe kadar kati neticeler alamadı. Hatta bazen Fenerbahçe’nin büyük farklarla yendikleriyle ya berabere kaldı ya da ehemniyetsiz farklarla yendi, yenildi… Ecnebi takımlar karşısında hem Galatasaray’ın hem de Fenerbahçe’nin aldıkları sayısız neticeler, böylece halkın içinde, farkına varmadan mukayese edile edile, terazinin gözünde Fenerbahçe ağır basıp Galatasaray havaya kalktı ve muallakta kaldı.”
Karacan yazısının bundan sonraki bölümünde Galatasaray’ın bu ruh durumu içinde Fenerbahçe galibiyetlerini aşırı abarttığını ve bu abartının bir tür böbürlenmeye dönüştüğünü, bunun da maçları takip eden halka antipatik geldiğini anlatıyor. Galatasaray yöneticilerinin “Bizim takım aristokrat, kibar, münevver insanların takımı ve sizin takım ayak takımı” ifadelerinin de halkın Galatasaray’a tepkisini büyüttüğünü yazıyor.
Karacan şöyle devam ediyor: “Fenerbahçe’nin umumi katibi olmak ve onu temsil etmek dolayısıyla, tabii, bütün bu vaziyetlerin meydana çıkarttığı hadiselerde, Galatasaray’ın karşısında bulunuyor ve kâh sükûnet, kâh şiddetle ben de bu mücadeleyi körüklemek mecburiyetinde kalıyordum. Fakat biraz da şunun için körüklüyordum ki, bu rekabetin, nihayet halkın alakasını yaratacağını ve iki takımı mütemadiyen antrenman üzerinde tutmak ve onlardan büyük bir milli ve muhtelit (karma) meydana çıkarmak imkânlarının da çoğaldığını yakından gözlerimle görmeğe başlamış bulunuyordum. Binnetice milli takımın zayif ve kuvveti denebilir ki Galatasaray-Fenerbahçe rekabetinin zaaf ve şiddetine muallak kalmıştır fikrindeyim.”
Hepimizin bildiği nedenlerle son yıllarda bu tablo tersine döndü. Galatasaray yabancı takımlar karşısında başarılı sonuçlar alırken, Fenerahçe sadece Galatasaray galibiyetlerinin verdiği mutlulukla avundu. Bunun iki takımın taraftar bilançosunda nasıl bir etki yaratacağını ileride mutlaka göreceğiz.
Bugünkü maça Galatasaray’lı arkadaşlarımla birlikte gideceğim. Galibiyet ve hatta beraberlik için bile ümitli değilim, ama ben Fenerbahçeli’yim. Dönekliklerini iftiharla açıklamayı marifet sayanlara, önemli olanın sonuçlar değil Fenerbahçelilik ruhu olduğunu anlatmaya gerek bile görmüyorum. Bu ruh milli mücadele yıllarında doğdu, büyüdü ve hep yaşayacak. Bugünkü maç nasıl biterse bitsin: Fenerbahçe kazanırsa bu ilk galibiyeti olmayacak, yenilirse de ilk kez yenilmeyecek. Fenerbahçe’nin olmadığı bir yerde Galatasaraylılığın, Galatasaray’ın olmadığı bir yerde de Fenerbahçeliliğin çok tatsız olacağını biliyorum.