Türkiye’yi ‘Küçük Amerika’ yapma hayalleri suya düşeIi çok oluyor ama sonunda Büyük Amerika’yı geçtiğimiz bir icraat yapmayı da başardık.
Amerika’yı hangi konuda geçtiğimizi merak ediyorsanız sıkı durun: Bizler Türkiye’de
‘prime time’da saatte 44,5 (yazıyla: Kırkdörtbuçuk) şiddet görüntüsü izlerken, Amerikalılar aynı süre içinde 5 (yazıyla: Beş) şiddet görüntüsü izleyebiliyorlar.
Bunun ne demek olduğunu daha iyi anlayabilmek için “prime time”ın ne olduğuna bakmak gerek.
‘Prime time’ bir televizyonculuk terimi. Televizyon izleyicilerinin çok büyük bölümünün ekran başında olduğu akşamın geç saatleri ile gecenin İlk saatlerini ifade ediyor. Bizde ‘prime time’ denilince genellikle haberler ile haberlerden sonraki ilk program anlaşılıyor.
Prof. Dr. Zuhal Baltaş ile Prof. Dr. Acar Baltaş’ın, Reklamverenler Derneği adına yürüttükleri bir araştırma bu çarpıcı gerçeğin ortaya çıkmasını sağladı.
Türkiye’de bu sonucun ortaya çıkmasına yol açan şey, haber programlarındaki şiddet görüntülerinin aynı haber içinde defalarca tekrarlanıyor olmasından kaynaklanıyor.
Yani şiddet görüntülerinin haber programları içinde bu kadar yüksek bir oran tutmasını yalnızca habercilik kaygısıyla açıklamanın imkânı yok.
Eğer kaygı habercilik olsaydı, şiddet görüntüsünün bir kez ekrana gelmesi yeterliydi. Aynı şiddet görüntülerinin aynı haber içinde defalarca tekrar ediliyor olması, ‘habercilik’ten çok ‘rating’ kaygısıyla açıklanabilir.
Amerika’da yapılan bir araştırmada denekler 8 yaşından 30 yaşına kadar inceleme altında tutularak televizyonda şiddet izleme sıklığı ile saldırgan davranışlar arasındaki ilişki belirlenmeye çalışıldı.
Çocukluk dönemlerinde şiddet içeren programlar izleyen çocukların yetişkinlikte suç işleme eğilimlerinin daha fazla olduğu tespit edildi.
Bir günün altı saatini televizyon karşısında geçiren bir çocuk Amerika’da 15 yaşına gelinceye kadar ortalama 24 bin cinayet ve cinayet girişimi izliyor.
Bunun İftihar edilebilecek bir şey olduğunu sanmıyorum ama, Türkiye’de aynı süre içinde bir çocuk 15 yaşına gelene kadar 45 bin cinayet ya da cinayet girişimi izliyor.
Durumun zannettiğimizden daha vahim olduğu Baltaşların bu araştırmasıyla ortaya çıkıyor.
0 zaman ne yapmalı?
Ben şahsen ‘ceza tehdidi’ altında özgür basın faaliyeti olmayacağına İnanan bir görüşü savunuyorum. Bu nedenle televizyondaki ‘şiddet’ görüntüleri ile ceza tehdidi aracılığıyla savaşılamayacağını düşünüyorum.
Programlarında şiddete çok yer verenlerin esas kaygısının ‘rating’ olduğunu az önce söylemiştim. Rating kaygısı İse esas olarak ekonomik nedenlerden kaynaklanıyor.
Düşük ratingli programlar reklam almakta zorlandıkları için, televizyoncular şiddet görüntülerine sarılıyorlar. Toplumumuzun bu İnsani zaafından yararlanarak, aslında neleri yakıp yıktıklarını düşünmeden günü kurtarmaya çalışıyorlar.
Bu durumda yapılacak İş belli: Yüksek ratingli de olsa şiddet içeren programların içine, başına, sonuna reklam vermemek, bu yolla televizyon şiddetçilerini terbiye etmek.
Kanal D haberleri bu yayın döneminin başından beri bu ilkeye titizlikle uymaya çalışıyor. Görebildiğim kadarıyla reklam gelirlerinde de bir azalma yok. Ama öte yandan şiddeti kullanarak rating sağlayanların reklam gelirlerinde de bir azalma yok.
Televizyonculardan daha sorumlu davranmalarını beklerken, reklam verenlerin de reklamlarıyla ‘neyi desteklediklerini’ daha iyi düşünmelerini istemek zorundayız:
