RADİKAL

Kuzuların sessizliği

İstanbul Emniyeti’nin Beykoz’daki bir ‘hücre villasına’ yaptığı baskının ardından meydana gelen gelişmeler en soğukkanlı insanın bile kanını donduracak nitelikte.

Bir gecekondunun bahçesinde ortaya çıkarılan ‘toplu mezar’ nasıl vahşi bir terör örgütü ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
İşin ilginç olan yönü bu örgüt tarafından kaçırılıp öldürülen ve dün de cesetleri ortaya çıkarılan vatandaşlarımızın ailelerinin uzun süre sessiz kalmaları.
Polis bir aylık süre içinde en az 10 kişinin kaçırıldığından ancak Zehra Vakfı Başkanı İzzet Yıldırım’ın ailesinin şikâyeti üzerine haberdar olabildi.
Eğer kaçırılmalar zamanında polise bildirilmiş olsaydı büyük bir ihtimalle örgüt daha önce ortaya çıkarılabilecekti.
Şimdi bu ‘sessizliğin’ nedenleri üzerinde de durmak gerekiyor. Özellikle Zehra Vakfı’nın içinde bulunduğu bağlantılar aydınlatılmalı.
Dün ortaya çıkan gelişmeler ‘İslamcı feminist’ Konca Kuriş’in de bu örgüt tarafından kaçırılıp öldürüldüğünü gösteriyor. Ayrıca Ahmet Taner Kışlalı suikastında da aynı örgütün parmağı olduğu yolunda ciddi bulgular elde edildi.
Öyle görünüyor ki Emniyet güçleri uzun süredir peşinde oldukları örgütün şifresini çözmüş bulunuyor. Çok yakında yeni sarsıcı gelişmelerle karşılaşacağımızı düşünüyorum.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün çalışmaları örgüte kolay kolay altından kalkmayı başaramayacağı bir darbe vurdu.
Hizbullah’ın Güneydoğu kentlerinde bir süre PKK’ya karşı kullanıldığı ve örgütün 2 bine yakın vatandaşımızın katlinden sorumlu olduğu öteden beri bilinen bir iddia.
Şimdi görev TBMM’ye düşüyor. Bu iddiaları araştırmak, bu örgütle gizli ya da açık ilişki içine giren devlet görevlilerini tespit etmek, böyle birileri varsa bunları ortaya çıkarıp cezalandırılmalarını sağlamak da böylesi geniş çaplı bir araştırma ile mümkün olabilir.
Susurluk ile ortaya çıkan karanlık ilişkiler ağının soruşturulmasında gösterilen tereddütlerin bu kez gösterilmemesi şart.
O günlerde iktidarı paylaşan RP-DYP koalisyonunun iddiaların soruşturulmasını hızlandırmak ve kolaylaştırmak bir yana adeta sorumluların korunmasına yönelik davrandığını kamuoyu unutmadı.
‘Gulu gulu dansı’, ‘mum söndü oynuyorlar’, ‘devlet için kurşun yiyen de bir, kurşun atan da’ sözleri siyasi tarihimizin utanç abideleri olarak hafızalarımızda canlılığını koruyor.
Benzeri siyasi tereddütler bu örgütün gizli destekçilerinin ve işbirlikçilerinin de yakayı kurtarmasına yol açabilir.
Sıcak operasyonlar tamamlanır tamamlanmaz hükümetin TBMM’de bu yönde bir girişim başlatması yerinde olacaktır.
Bu kez şansımız, iktidarda bu tür suç örgütlerine karşı mücadelede kararlı bir hükümetin bulunuyor olmasıdır.