RADİKAL

Laf değil, iş lazım

Önce şunu kabul etmemiz gerek: Karşılaştığımız felaketin boyutları bundan öncekilerle kıyaslanamayacak kadar büyük. Hem çok geniş bir alanı kapsıyor, hem de nüfusun çok yoğun olduğu bir coğrafya..

Bundan önce yaşadığımız deprem felaketleri bir bakıma ‘nokta’ etkiliydi. Bu yüzden kurtarma ve yardım çalışmalarının başlatılması da, yürütülmesi de daha kolaydı.
Bu bakımdan devletin çeşitli kuruluşlarının depremin büyüklüğünü algılayıp harekete geçebilmeleri zaman aldı. Haberleşme hatlarının kesik olması, merkeze doğru dürüst bilgi akımı olmasını önledi. Adapazarı’nın, Değimendere’nin, Karamürsel’in ve başka küçük yerleşim birimlerinin uğradığı felaketin büyüklüğü ancak oralardan televizyon yayınlarının başlamasının ardından kamuoyu ve devlet tarafından algılanabildi.
Ancak şunu kabul edemiyorum: Olayın boyutları anlaşıldıktan sonra tam bir koordinasyonsuzluk yaşandı. Daha hâlâ tam olarak kaç binanın yıkıldığını, kaç kişinin evsiz kaldığını, kaç kişinin enkaz altında olduğunu bilemiyoruz. Büyük yerleşim birimleri dışındaki yerlerde, köylerde, kasabalarda durum nedir, kriz merkezlerinden bu konuda da bir bilgi edinilemiyor. Büyük bir ihtimalle depremin nihai bilançosunda bu küçük yerlerdeki küçük kayıplar yer alamayacak.
Olayın üzerinden geçen onca güne rağmen kriz merkezleri bölgeye düzensiz olarak gelen gönüllü yardımları koordine edemiyor. İhtiyaç sahiplerine dağıtamıyor, düzenli bir dağıtım sağlanamıyor.
Dışardan gelen kurtarma ekipleri, sağlık personeli ve malzemesi ne yapacaklarını bilemez halde başıboş kalıyorlar.
Bölgede ciddi çadır sorunu var, sıcak yemek sorunu var, sağlık sorunları var, definle ilgili sorunlar var.. Kriz merkezleri bunun da üstesinden gelemiyor.
Bu tablonun en önemli sebebi bilginin ve yardımın tek elde toplanıp, mahalli kriz yönetimlerinin bu tek yetkili tarafından yönetilmiyor olması.
Felaketin boyutlarının sonuçlarını önümüzdeki aylar boyunca da yaşamaya devam edeceğiz. İlk acı geçtikten sonra kamuoyunun ilgisi de azalacak. Dolayısıyla devlet kurumları üzerindeki baskı hafifleyecek, bu rahatlık bundan sonra yapılması gereken işleri de geciktirecek.
Vakit geçirilmeden yapılması gereken şey şu: Hükümetin içinden bir bakanın deprem sonrası çalışmaları için görevlendirilmesi ve konuyla ilgili tüm kurumların bu bakanın koordinasyonuna verilmesi gerekiyor.
Gönüllü kuruluşlar da yardımlarını nasıl yönlendirebileceklerini, ne tür yardımlarda bulunmaları gerektiğini danışabilecekleri bir otoritenin yokluğundan yakınıyorlar.
İhtiyaçların tam olarak saptanması, gelen yardım malzemelerinin ve paranın bu otorite tarafından yönlendirilmesi şart. Bu yapılmadığı takdirde birkaç gündür yaşandığı gibi yardım malzemelerinin bir bölümünün çarçur olması kaçınılmaz.
Devlet yetkilileri de artık demeç vermeyi bırakmalılar. İhtiyaç duyulan şey her felaketten sonra dinlemeye alıştığımız klasik demeçler değil, ciddi bir devlet otoritesinin bölgeye hâkim olduğunu göstermektir.