Hacettepe Üniversitesi’nden bir grup bilim adamının yaptığı bir araştırma “kadın dövme geleneğimiz” hakkında çok ilginç sonuçlar veriyor. Ankara Batıkent’te 810 aile arasında yürütülen araştırma, eğitimli kadınlar arasında dayak yeme olaylarında, eğitim düzeyi ile birlikte bir artış olduğunu gösteriyor.
Önce Faruk Bildirici’nin Hürriyet’te yayımlanan haberinde yer alan sonuçları kısaca özetleyeyim:
20 ile 49 yaşlan arasındaki evli kadınlar arasında yürütülen araştırma okuma yazma bilmeyen kadınların hemen hemen tümünün aile içi şiddete maruz kaldığını gösteriyor. “Aile içi şiddet” kavramını kullanırken “fiziksel şiddet’i yani dayağı kastettiğimi, sözel, duygusal ve cinsel şiddeti şimdilik dikkate almadığımı da belirtmeliyim.
Eğitimli kadınlar arasında, üniversite mezunlarının yüzde 38,5’u, lise mezunlarının yüzde 30,8’i, ortaokul mezunlarının yüzde 22,2’si, ilkokul mezunlarının yüzde 27,3’ü, okuryazar olanların da yüzde 32,8’i koca dayağı ile karşı karşıya.
Dayak atan erkeklerin yüzde 31,8’i üniversite, yüzde 31.9’u lise, yüzde 30’u ortaokul, yüzde 28,6’sı ilkokul mezunu. İşsiz erkeklerin neredeyse tamamı karılarını döverken, çalışanların yüzde 30,6’sı, emeklilerin de yüzde 20,3’ü karılarını dövüyor.
En az dayak yiyen kadınlar ise yüzde 6 ile 20 – 24 yaş arasında. En çok dayak yiyenler yüzde 50 ile 40 -45 yaş grubundan çıkıyor. Evlilik süresinin artışı dayak olasılığını artırıyor. En çok dayak olayına on yıl ve daha uzun süreli evliliklerde rastlanıyor. Çocuklu ailelerde çocuksuz olanlara göre dayağa daha çok rastlanıyor. Kadınların yüzde 30,6’sı da “sebepsiz” dayak yediklerini söylüyorlar. “Sebep” olarak ileri sürülenlerin ise dedikodu, kıskançlık gibi sudan bahaneler olduğunu belirtmeliyim.
Devamlı okuyucularım hatırlayacaklardır. Bu köşede kadınların toplum içindeki en önemli sorunlarının “kimlik” sorunu olduğunu sık sık yazdım. Kocasından bağımsız bir toplumsal kimlik edinemeyen kadının, dayak, aldatılma, hakaret gibi her türlü aşağılanmaya karşı savunmasız kaldığının” altını çizdim. Kocasından bağımsız bir toplumsal kimliği olmayan kadınların her türlü aşağılanmaya karşı evliliği bozmaya cesaret edemediğini vurguladım.
Araştırmanın ortaya koyduğu korkunç tablo, benim çoğu zaman el yordamıyla anlatmaya çalıştığım bu gerçeğin altını bir kez daha çiziyor. Eğitimli ve gelir getiren bir işi olduğu halde kadınların yüzde 76’sının dayağa rağmen boşanmaya karşı çıkmaları çok düşündürücü.
Bunun en önemli nedeni boşanmış kadının toplumsal konumu. Kendisini toplum içinde “bilmemkim beyin karısı” olarak konumlayan kadın; bir yandan bu konumunu kaybetme korkusu, diğer yandan da dul kadınlara yaşam hakkı tanımayan toplumsal gelenekler yüzünden dayak da dahil her türlü aşağılanmaya katlanmakta beis görmüyor.
Bu yüzden de evlilik süresinin uzaması, çocuklar, kadının yaşının ilerlemesi gibi faktörler, bizim magandaların evlerde istedikleri gibi at oynatmalarına yol açıyor. Biliyorlar ki ne yaparlarsa yapsınlar kadınlar onlara kölelik etmeye devam edecekler.
Dün Meclis’te kabul edilen ve karısını döven erkeğe hapis cezası getiren yasa da işte bu toplumsal nedenlerle hiçbir işlerliği olmayacak bir yasadır. Kadının genel olarak toplum içindeki durumu düzelmeden, dul kadınları aşağılayan toplumsal geleneklerimiz değişmeden, kadınlara çocukluklarından itibaren bağımsız bir kimlik geliştirmelerine yönelik eğitim verilmeden bu konuda bir ilerleme kaydedemeyiz.
Bunlar olana kadar da Türkiye, karısını döven magandalar cenneti olmaya devam edecek.