Çetenin soruşturulması için Meclis’te bir araştırma komisyonu kurulmasının ‘topu taca atmak’tan başka bir işe yaramayacağını düşünenlerden biriydim.
TBMM içtüzüğü komisyona hemen hemen herkesi çağırma yetkisi veriyordu, ancak bu çağrıya uymayanların buna nasıl zorlanacaklarına ilişkin herhangi bir hükmü içermiyordu. Ayrıca komisyona verilen yalan ifadelerle ilgili bir hüküm de yoktu.
İçtüzüğün ‘devlet sırları ile ticari sırlar Meclis araştırması kapsamının dışında kalır’ hükmü, komisyonun çalışma alanını, özellikle Susurluk ve çete konusunda son derece daraltıyordu.
Sonunda çeteleşmeye varan gizli bir organizasyonun birçok faaliyetinin ‘devlet sırrı’ gerekçesiyle araştırma dışı bırakılmasından endişe ediyordum. Birçoğunda da haklı çıktım.
Komisyona birçok kişinin yalan söylediği gazetelere de yansıyan fotoğraflarla tespit edildi. Bu yalancılar hakkında ne gibi işlemler yapılacağını kimse bilmiyor.
Öte yandan komisyona ifade vermeye çağrılan birçok kişi ya gününde ifade vermeye gelmedi ya da Jandarma Genel Komutanı’nın yaptığı gibi sözlü ifade vermekten tümüyle kaçındı.
Jandarma Genel Komutanı’nın ‘işim çok gelemem, yazılı sorun’ şeklinde özetlenebilecek mazeretini çok dikkat çekici buluyorum.
Komutan ya benim gibi düşünüp Meclis Araştırma Komisyonu’nu ciddiye almadığından vaktini boşa harcamak istemiyor ya da kendisini Meclis denetimi ile bağlı saymıyor.
Bu tavrın Meclis ile Silahlı Kuvvetler arasında bir gerilim yaratıp yaratmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Bütün bunlar da gösteriyor ki Meclis Araştırma Komisyonu aslında ‘topu taca atmak için’ kurulmuş.
Komisyon, çalışmalarını tamamladığında elindeki binlerce sayfalık ifadeden hangisinin doğru olduğunu nasıl çıkarıp, ne tür bir sonuca varabilecek?
Komisyon sorguları bu konuda hiçbir tecrübesi ve birikimi olmayan milletvekillerince ‘anlat da ne anlatırsan anlat’ usulüyle yürütüldü.
Çelişen ifadelerin üzerine gidilememiş olması ve önceden sızdırılan ifadelere göre hazırlanan savunmalar gerçeğin nerede olduğunun bulunmasını zorlaştırıyor.
Ancak itiraf etmeliyim ki bunca olumsuzluklarına rağmen Araştırma Komisyonu kendisinden beklediğimden çok daha büyük bir fayda sağladı.
Birçok resmi görevli, devlet içinde bir çete oluşumuna yol açan ilişkileri açıklamak zorunda kaldı.
Bugün geldiğimiz noktada bunun da önemli payı olduğunu söylemek ve Araştırma Komisyonu’nun hakkını teslim etmek zorundayız.