Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Memur bahane, siyaset şahane

 Hükümet ortaklarının gazete sayfalarında ve televizyon ekranlarında sergiledikleri göz kamaştırıcı ‘uyum’ tablosunu ibretle seyrediyoruz. Merak etmeyin, bütün bu tartışmaların sonucunda bir hükümet krizinin çıkacağı falan da yok.

Siyaset sahnesinin aktörleri biraz gösteri yapacaklar, bir iki hamasi nutuk atacaklar, ondan sonra yine hiçbir şey olmamış gibi kol kola girip keyiflerine bakacaklar.

Bu arada memur zamları gecikmiş, piyasaların istikrarı bozulmuş kimin umurunda?

Söz konusu olan üç partinin bir araya gelerek kurdukları bir koalisyon hükümetidir.

Her koalisyon hükümeti gibi üç partinin yetkili organlarının üzerinde anlaşıp altına imza attıkları bir protokole dayanıyor ve üç partinin lideri tarafından da kamuoyuna açıklanmış durumda.

Hükümet icraatı sırasında üç partinin bu protokolün uygulanışı ile ilgili zaman zaman görüş ayrılığına düşmeleri de her partinin temsil ettiği siyasal görüşün farklı olması nedeniyle aslında doğal bir durum.

Doğal olmayan şey, bu anlaşmazlığın giderilmesi için takınılan tavır.

Birinci yanlış, tartışmanın kamuoyunun gözü önünde yapılmasında. İkinci yanlış da tartışmanın usulünde.

Taraflar hem kendi partileri nezdinde, hem de kamuoyu önünde tavırlarını o kadar keskin ifadelerle ortaya koyuyorlar ki, bir pazarlık olanağını ortadan tamamen kaldırıyorlar.

Birbirlerini seçime gitmekle, hükümet çalışmalarını bloke etmekle tehdit ediyorlar. Sanki o hükümetin bir üyesi de kendileri değilmiş gibi… Sanki anayasa ve yasalar karşısında hükümetin icraatlarından ortaklaşa sorumlu değillermiş gibi…

Böyle bir anlaşmazlık durumunda yapılması gereken, ortakların bir araya gelerek hangi zeminde anlaşabileceklerini tartışıp bulmaları, sonra da kamuoyunun önüne çıkıp ‘Bu konuda şöyle bir anlaşmaya vardık’ demeleri. Bir anlaşma zemini bulunamıyorsa da Başbakan’ın gidip Cumhurbaşkanına istifasını vermesi.

Yeni bir hükümet mi kurulur, hükümet kurulup güvenoyu alamazsa seçime mi gidilir, tüm partiler bir seçim kararı mı alırlar, ondan sonrası siyasetin kendi doğal mecrasında yürüyüp gelişecek bir süreç.

Ama böyle yapmıyorlar. Bir hükümet icraatındaki anlaşmazlığı kendi siyasi şovları için kullanıyorlar.
Güvendikleri bir tek şey var: Türk halkının unutkan olması.

Birbirlerine karşı takındıkları tavırların ve söyledikleri sözlerin bir süre sonra nasıl olsa unutulup gideceğini ve yeniden bir araya gelip hiçbir şey olmamış gibi iktidarın keyfini sürebileceklerini biliyorlar.

Türkiye’de bunun adına ‘siyaset yapmak’ deniyor.

Halkı dikkate almayan, tutarlılık kaygısı taşımayan, laf cambazlıklarının arkasına gizlenmiş bir siyaset anlayışı…

Türkiye’de değiştirilmesi gereken şey öncelikle budur. Bu anlayışı değiştiremediğimiz sürece uygulanacak sistemin parlamenter mi, yoksa başkanlık sistemi mi olacağının da zerre kadar önemi yoktur.