Bugün Marmara’yı yıkan depremin üzerinden tam otuz gün geçmiş oluyor. Aradan geçen bir aydan sonra ‘manzara-i umumi’ şöyle:
– Bölgede hasar tespit çalışmaları tamamlanamadı. Yıkımın gerçek boyutlarını hâlâ bilmiyoruz. Bırakın binaları, kaç insanımızı kaybettiğimizi, kaç kişinin yaralandığını bile tam olarak bilmiyoruz.
– Enkaz kaldırma çalışmaları hâlâ tamamlanamadı. Bu hızla gidilirse sadece Adapazarı’ndaki enkazın kaldırılması için iki yıla yakın süre gerektiği bildiriliyor.
– Deprem sonrası çadırkentlerde hâlâ düzenli bir yaşam kurulamadı. Avcılar gibi bazı bölgelerde ‘çadır kent’ bile kurulamadı. İnsanlar hâlâ naylon örtülerden yaptıkları sığınaklarda yaşıyorlar.
– Geçici barındırma amaçlı prefabrik konutlarla ilgili ihale ancak dün sonuçlandırıldı. Yabancı firmalar ihaleye çağrılmadı, fiyat rekabeti sadece yerli firmaların inisiyatiflerine bırakıldı.
– Deprem için alınacak yardımların ve kredilerin toplamı yaklaşık 3 milyar dolar olacak. Ancak şu ana kadar gelmiş bir para yok. Verilmiş sözler var.
– Yıkılan kentlerin yeniden kurulması için nasıl bir planlama yapıldığı henüz kamuoyu tarafından bilinmiyor. Hatta böyle bir çalışmanın yapılıp yapılmadığı bile bilinmiyor.
– Deprem maliyesinin şeffaflaştırılması ile ilgili olarak Devlet Bakanlığı’nın bir açıklaması var: Harcamalar genel bütçe içinde ayrı bir programla izlenecek. Bunun tüm gelirleri ve giderleri ayrıntılı olarak izlemeye yeterli olmayacağı uzmanlar tarafından belirtiliyor.
Deprem sonrası otuz günün bilançosu çok genel hatlarıyla böyle.
Kamuoyunun deprem sonrası yapılanlar ve yapılması planlanan işlerle ilgili olarak bilgilendirilmesi hükümetin sorumluluğunda. Başbakanlık Kriz Merkezi’nin olayın ilk gününden beri içinde bulunduğu organizasyonsuzluk, bilgilendirme işinin de eksiksiz olarak yapılmasını engelliyor.
Hükümet örneğin haftalık periyodlarla nelerin yapıldığını, nelerin yapılmasının planlandığını, hangi işin hangi tarihe kadar tamamlanacağını, bunların kaça mal olacağını, kaç lira yardımın ve kredinin geldiğini, bunların ne kadarının nerelere harcanacağını ve harcandığını açıklamak zorundadır.
Şeffaflık lafla olmaz, işle olur. Hükümet şeffaflık konusunda samimi olduğunu ancak böyle gösterebilir.
Düzeltme
Cumartesi günü bu köşede
88 yaşında ölen gökbilimcimiz Paris Pişmiş ile ilgili olarak bir yazı yazmıştım. Aktardığım bilgiler ‘Bilim ve Teknik Dergisi’nde yayımlanan bir yazıdan alınmıştı. Radikal okuyucusu Rober Koptas yazımdaki bazı hatalı bilgileri düzeltiyor ve bazı eklemeler yapıyor: Paris Pişmiş, Ermeni vatandaşlarımız arasında Mari Sukiasyan olarak tanınıyor. Soyadı Kanunu çıkınca ‘Pişmiş’ soyadını almış. Liseyi Üsküdar Amerikan’da değil, Galata’daki Getronagan Ermeni Lisesi’nde bitirmiş. Bu bilgiyle ilgili yanlışlık, Üsküdar Amerikan Koleji’nin arsasının Pişmiş’in ailesinden satın alınmış olmasından kaynaklanıyor olabilir. Rober Koptas, “Paris Pişmiş’in hayatını anlatırken ‘Türk kadını’ tabirini kullanmanın ne kadar doğru olduğunu takdirinize bırakıyorum. Bunun yerine ‘Türkiyeli Ermeni bilim kadını’ demeyi öneriyorum” diyor.