RADİKAL

Ömür biter, aşk bitmez

Kötü haberi tatilden dönerken uçakta okuduğum gazeteden aldım. New York’lu bir profesör tam 37 ülkede bir araştırma yapmış ve bunun sonucunda da aşkın ömrünün 30 ay (ya da iki buçuk yıl) ile sınırlı olduğunu keşfetmiş.

5 bin denek üzerinde yürütülen araştırma aşkın başlarında görülen hızlı kalp atışları, titremeler ve ellerin terlemesinin 30 aydan itibaren kaybolduğunu ortaya koymuş.
Profesör Cindy Hazan da buradan yola çıkarak ‘aşkın ömrünün 30 ay ile sınırlı olduğu’na karar vermiş.
Bence yanılıyor.
Bu görüş aşkı başı sonu belli bir ‘ruhsal durum’ olarak algılamanın bir sonucu sadece.
Oysa aşk, başı sonu öyle kolay ayırt edilemeyecek bir süreç. Bir süreç olduğu içindir ki kendine özgü geçiş dönemleriyle belirlenen aşamaları var.
Araştırmada sözü edilen dönem aşkın ilk başları olmalı. Hep böyle olur. Nedenini bilmediğiniz bir şekilde birisine ilgi duymaya başlarsınız. Onu görünce heyecanlanırsınız.. Hatta görmek bile gerekmez, bir konuşma içinde adının geçtiğini duysanız bu bile heyecanlanmanıza, ellerinizin titremesine, avuç içlerinizin terlemesine yeter de artar bile..
İnsan âşık olmaya başladığını (aşık olduğunu değil, âşık olmaya başladığını) böyle anlar zaten. Bunun bir aşka dönüşüp dönüşmeyeceğini bile bilemezsiniz o dönemde.
Bunun ‘aşk’ mı, ‘arzu’ mu olduğunu da ayırt etmek mümkün değildir. Arzu doyurulur doyurulmaz biter. Oysa aşk doyurulamaz, doyumsuzdur. Sonsuza kadar gidebilir.
Eski dostumuz Gasset’in de buyurduğu gibi “sevgi bir akıştır; ruhsal maddeden oluşan bir ırmaktır, kaynak suyu gibi hiç durmadan akan bir sıvıdır.. Sevgi bir patlama değil, kesintisiz bir akış, sevenden sevgiliye doğru ilerleyen ruhsal bir ışınımdır. Yalnızca bir kez oluşan bir boşalma değil, bir akıştır..”
Aşkın bir süreç olduğunu söylerken bunu kastediyorum işte.. Zaten başka türlüsü de çekilmez olurdu diye düşünüyorum. Düşünün her iki yılda bir deli gibi titrediğinizi, ellerinizin terlediğini, kalbinizin yerinden fırlayacakmış gibi çarptığını… Bitmek tükenmek bilmeyen bir hastalık gibi olmaz mıydı?
Aşk gelişen bir süreçtir dedim. Az önce sözünü ettiğimiz ‘hastalık dönemi’ geçince (ki geçmezse bu gerçek bir hastalık anlamına da gelir) iki insan arasında bir ‘birlik’ dönemi başlar. åşıklar kendi varlıklarının köklerini birbirlerine aktarırlar. İki kişiyken bir kişi olmaya başlarlar. Birbirleri gibi düşünmeye, istemeye, davranmaya başlarlar. Burada artık sevgilinizi görünce titremenize, heyecanlanmanıza yer yoktur, çünkü o artık içinizdedir.
Demek ki neymiş: Birinci aşama heyecanlanma dönemi, ikinci aşama sevgiliyi içine alma, onunla özdeşleşme dönemi..
Söze ‘heyecanlanma’ döneminin 30 ay olduğunu saptamışlar diye başlamıştık.. İkinci aşamanın ne kadar süreceğinin ise bence bir sınırı yok.. On yıllarca bile sürmesi mümkün bir süreçten söz ediyorum burada da. ‘Süreç’ sözcüğünü özellikle yazdım: Aşkın bu döneminin de kendi içinde farklı boyutlar taşıyabileceğini vurgulamak için…
Zaten aşkı uzun ömürlü yapan şey de âşıkların birlikte el ele bu boyutları keşfetmeleridir. Aşıklardan birisi burada aksarsa aşk işte o zaman biter. Aksi takdirde ömür biter, aşk bitmez.. Çoğu âşık bunu hiçbir zaman öğrenemese de…