RADİKAL

Saçın yüzüne değse, tenini kıskanırım

 Sizi bilmiyorum, ama Ankara’daki iktidar mücadelesinden bir hayli sıkıldığımı fark ettim. Dün de Radikal’in yazı işlerindeki ‘picture desk’te Ankara’da çekilmiş Erbakan -Ecevit ve Erbakan-Baykal fotoğraflarını görünce vizyondan kalkmış bir filmi yeniden seyrediyor gibi oldum.

Hükümetin kuruluşundan önce seyrettiğimiz ve Tanrı’ya şükür bir hükümet kurulduğu için bir süredir izlemediğimiz bu film, Hoca’nın dün başlattığı liderler turu sayesinde yine televizyonların en çok izlenen dizisi haline gelecek gibi görünüyor.

‘Erbakan dedi ki, Ecevit ona söyledi ki, Yılmaz Erbakan’la görüştükten sonra açıkladı ki’ şeklinde sürüp gidecek sıkıcı bir süreç için hazırlıklı olun. Sinirlerinizi yatıştıracak ilaçları ve meşguliyetleri el altında hazır bulundurun.

Benim ilacım ise şimdiden belli: Radyo dinlemek. DJ kızların ‘sizi çok seviyorum’, ‘muhteşem bir şarkı’ gibi ömür törpüleyen sözlerini dinlememeyi başarabilirseniz, radyolardaki tartışmalarla Türkiye gündeminin gazetelere yansımayan ama bence yansıyanlardan daha önemli meselelerini yakalayabilirsiniz.

Galiba İstanbul FM olmalı ama yanılıyor da olabilirim, dün radyoda Tuna Serim’in ‘Şeffaf Telefon’ isimli programı yayımlandı. Konu ‘kıskançlık’tı. Türk halkının eli boş kesimi, telefonla arayarak kıskançlık ile ilgili görüşlerini açıkladı.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da ikiye bölündüğümüzü gördüm. Bir bölüm kıskançlık ile sevgi arasında bir ilişki kurarken, diğerleri kıskançlığı kendine güvensizlikle açıklıyordu.

Kıskançlığı yalnızca sevgiye ya da yalnızca kendine güvene bağlamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bence biraz o, biraz bu; ama bu konudaki düşüncelerimi yazmayı daha geniş bir zamana bırakmak istiyorum.

Tartışmaların en çok ilgimi çeken yönü arayanların çoğunluğunun sevgililerini başka kadınlardan ya da başka erkeklerden değil de sevgililerinin cinsindeki insanlardan kıskanıyor olmalarıydı.

Örneğin kadınlar en çok sevdikleri kadın arkadaşlarının başkalarıyla arkadaşlık etmesini
çekemiyorlardı. Ya da kocalarının erkek arkadaşlarını kıskanıyorlardı.

Bunun ilginç bir ruh durumunu yansıttığını düşünüyorum.

Dikkatimi çeken bir konu da ailenin tek çocuğu olarak büyüyenlerle ilgiliydi. Bu çocuklar evlendiklerinde, kendi anne – babaları, damat ya da gelinlerini inanılmaz ölçüde kıskanıyorlardı. Ben de ‘tek çocuk babası’ olduğum için bu konu özellikle ilgimi çekti. ‘Canavar kayınpeder’ rolünün ileride üzerimde nasıl duracağını doğrusu çok merak ettim.

Programda çalınan popüler müzik örneklerinin tümü kıskançlık ile ilgiliydi. Kıskançlığın biz Türkler için, bu kadar önemli olduğunu doğrusu hiç düşünmemiştim. Konu bu kadar önemli göründüğüne göre önümüzdeki günlerde kıskançlık üzerine çok sohbet edeceğiz demektir.