RADİKAL

Sevmek sorumluluk almaktır

Mahallemizde bir ‘kara köpek’ sürüsü var. Hepsinin ‘bebekliklerini’ biliyorum. Annelerini tanıyorum. Hatta onların annesini de…

Yanıma geldiklerinde boyları diz kapağımı biraz geçiyor. Kuzguni siyah tüyleri var hepsinin.

Gıdılarında da bir tutam beyaz tüy. Anneleri de böyleydi. Büyükanneleri de… Birbirlerine şaşılacak derecede benziyorlar.

Yıllardır tamamlanmayan bir inşaatın bahçesinde doğdular. Mahalle halkı ve mahallemizin hafta sonu ziyaretçileri onları el birliğiyle besledik. Kimisi balık-ekmek verdi onlara. Kimi bir şişe süt. Yasemin’le birlikte ben de onlara ‘Ülker Biskrem’ verdik. Ağızlarını şapırdata şapırdata yediler, büyüdüler.

Bir ara mahalleyi kuduzdan korumak gibi bir düşünceye kapılan eski kapıcımız hepsini bir çuvala doldurup Hisarüstü’nde bir yerlere bıraktı. Üç dört gün geçmeden hepsi geri döndüler.

Şimdi hepsinin boynunda turuncu bir tasma var. Belli ki birileri onları götürdü, aşıladı, tasmaladı ve tekrar ait oldukları yere getirdi. Kimseye saldırdıklarına, havladıklarına tanık olmadım. Fakat görüntülerinin de ürkütücü olduğunun, özellikle köpek fobisi bulunanları iyice korkuttuklarının da farkındayım. Ama onlar sayesinde mahallemizde ‘yabancı köpek’lerin dolaşamadığının da farkındayım. Bizi yabancı köpeklerden ve onların taşıyabileceği tehlikelerden koruyorlar.

Önceki gün İstanbul’da Serpil Özbek isminde 10 yaşında bir kız çocuğu kudurarak öldü. 17 gün önce okul bahçesinde bir sokak köpeği tarafından ısırılmıştı. Çaresiz babası günlerce İstanbul’da sokak sokak dolaşarak kuduz aşısı aradı, bulamadı. Tek bir doz aşı bile bulamadı. Ve Serpilcik, insanın en kanlı düşmanı için bile temenni edemeyeceği bir şekilde, kuduzdan öldü. 0 benim kızım da olabilirdi, sizin oğlunuz da, kardeşimiz de, annemiz de..

Minik çeneli, kıvırcık saçlı Serpil’in seyrek dişli gülümsemesi gözlerimin önünden gitmiyor. Kâbuslarımda bizim mahallenin hiçbiri bir isme sahip olmayan kara köpekleriyle, Serpil hep bir arada.

Bir süredir İstanbul’un sokak köpekleri üzerine keskin bir tartışma sürdürülüyor. Tipik bir Türk tartışması. Grilere şans tanımayan, siyahla beyaz arasında sürdürülen bir kavga.. Bir tarafta sahip çıkılmayan sokak köpeklerinin uyutularak itlaf edilmesini savunanlar, diğer tarafta bunun insanlık dışı bir uygulama olacağını savunan hayvanseverler.. Söylediklerini dinlediğiniz zaman iki tarafa da hak vermemek mümkün değil.

Mesleğim sayesinde dünyanın dört bucağını görme olanağına sahip oldum. Türkiye’deki kadar başıboş kedi ve köpeğin sokaklarda dolaştığı bizim ‘medeni’ diye tanımlayabileceğimiz başka hiçbir ülke de görmedim. Amerika’daki sincaplar hariç.. Bu küçük sevimli yaratıkların en az kedi ve köpekler kadar kuduz olma riski taşıdıklarını da belirtmeliyim.

Dünyanın medeni birçok ülkesinde sadece ansiklopedilerde tarif edilen bir hastalık, bizim ülkemizin en büyük kentinde can alıyor. Sorumlu kim?

Galiba en doğrusu belediyelerin kamu sağlığını koruma görevlerini hatırlamaları ve gereğini yapmaları. Başıboş hayvanları toplamak ve aşılamak onların işi diye düşünüyorum. Sağlıklı koşullarda üretilip, saklanmış kuduz aşısının bulunamamasından da herhalde Sağlık Bakanlığı sorumlu olmalı.

Ama en büyük görev de sanıyorum hayvanseverlere düşüyor. Başıboş hayvanlar için barınaklar yapılmasında belediyelere yardımcı olabilirler. Bu barınakların maddi ihtiyaçlarını, belediyelerin zaten delik deşik olan bütçelerini zorlamamak için topluca karşılayabileceğimiz bir sivil organizasyon oluşturabilirler. İsteyenler bu hayvanlar içinden bazılarını seçip, aşılatarak kendi evlerine, bahçelerine alabilirler.

Herhalde doğru olan şey, aşılanmamış başıboş hayvanların her türlü hastalığa açık olarak sokaklarda dolaşmaya devam etmelerini önlemek olmalı.

Başka Serpil’lerin acısını yaşamamak için herkes elinden gelen her şeyi yapmalı: Hayvanseverler, belediyeler ve Sağlık Bakanlığı.. Özellikle de hayvanseverler. Çünkü sevmek, sorumluluk almaktır…