RADİKAL

Mesut Yılmaz izlenimlerim

Dün Mesut Yılmaz’ı dinlerken aklıma Bernard Shaw’un bir sözü geldi: “Reformcular, değişimin acımasız bir sağduyuyla gerçekleşebileceği düşüncesindedirler.”

Sanıyorum Mesut Yılmaz’ın bugünkü konumunu en iyi tarif edecek bir cümle bu.
Aşırı soğukkanlılık, keskin bir hesaplılık, dinamik bir tutuculuk… Mesut Yılmaz’ın hareketlerine, sözlerine, siyasete ve ülkeye bakışına hâkim olan temel davranış biçimleri bunlar.
Oysa insan seçimlere 1.5 ay kala, tek başına iktidara talip olan bir siyasetçiden çok daha atak olmasını, dünyaya uymak yerine, dünyayı kendine uydurmaya yönelik heyecanlı çıkışlar yapmasını bekliyor. Yılmaz böyle bir insan değil. İnsanların duymak istediklerinden çok kendi bildiklerini söylemekte ısrar ediyor.
Bunun en önemli ipuçları özellikle Güneydoğu üzerine söylediklerinde yatıyor.
Ben kişisel olarak Güneydoğu’da barışın ve huzurun sadece parayla satın alınamayacağını düşünüyorum.
Bölgenin kalkınmasına öncelik veren, istihdam sorunlarına çözüm arayan politikaların siyasi ve kültürel reformlarla desteklenmedikçe çok fazla işe yaramayacağını düşünüyorum.
Mesut Yılmaz’ın kafasındaki değişim programının ana hatları her aşamanın sırayla gerçekleştirilmesi esasına dayanıyor.
Bölgenin ekonomik kalkınmasının sağlanmasının, işsizliğe çare bulunmasının, hastane, okul, yol gibi sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasının öncelik taşıdığını düşünüyor.
Bölge halkının en önemli talebinin bu tür iktisadi ve sosyal konularda yoğunlaştığını, kültürel taleplerin çok gerilerde yer aldığını söylüyor.
Demokratik gelişmenin önündeki en büyük engelin devlet-vatandaş ilişkisinin biçiminde yattığına inanıyor.
Demokrasinin Türkiye’deki gelişme sürecinin ters çevrilmesi ve vatandaşın devletten hak talep eder hale gelmesi gerektiğini düşünüyor. Bunun gerçekleşmesinin ise özellikle yerel yönetimler reformunda yattığını, iktidara geldiklerinde ilk işlerinin bu reformu hayata geçirmek olacağını söylüyor. Merkezi yönetimin yetkilerinin bir süreç içinde seçimle gelmiş yerel otoriteye devredilmesinin Türkiye’nin geçireceği en önemli demokratik dönüşüm olacağına inanıyor.
Yılmaz’ın seçim tahminleri de sanıyorum önümüzdeki günlerde çok tartışılacak.
Yılmaz önümüzdeki dönemde TBMM’de dört partinin temsil edilebileceğini tahmin ediyor. CHP ve MHP’nin barajı geçemeyeceğini, bu iki partiden biri barajı geçecek olursa bunun da MHP olacağını söylüyor.
Yılmaz’ın tahminleri doğru çıkarsa önümüzdeki dönemde yine bir ANAP-DSP koalisyonu gündeme gelecek demektir. O da bunun farkında olmalı ki DSP ve Ecevit hükümeti ile ilgili sorulara aşırı bir titizlikle yanıt veriyor. İki parti arasında geçmişte kurulmuş pozitif ilişkinin, seçim süreci içinde zedelenmemesine gayret ediyor.
Tahminleri arasında DSP’nin Doğu ve Güneydoğu bölgesinde fazla bir seçim başarısı gösteremeyeceği de var. Bu bölgede DSP’ye gidecek oyların Fazilet’in işine yarayacağının altını özellikle çiziyor.
Fazilet Partisi konusunda da öbür konulardaki genel tavrının aksine kendisinden beklenmeyecek bir keskinlikte konuşuyor.
FP’nin RP zihniyetinin devamı olduğunu, Erbakan’ın damgasını taşıdığını, bu zihniyetin Türkiye’yi kaosa sürükleyeceğini söylüyor. Seçim sonrası hiçbir şekilde FP ile koalisyon pazarlığı yapmayacağını, bu parti ile bir arada görünmeyeceğini altını çizerek vurguluyor.
Davranışlarından ve sözlerinden General Patton’un bir sözündeki anlamı çıkarıyorum: “İnsanlara nereye gideceklerini söyleyip, oraya nasıl gideceklerine kendilerinin karar vermelerini sağlarsanız, alınacak sonuçlara hayran kalırsınız.”