Abdullah Öcalan’ı ‘Şam’da barındırmayacağız’ diye çıkılan yolda hiçbir şey planladığı gibi gelişmedi. Türk hükümeti, Öcalan’ın önce Moskova’ya, daha sonra da Roma’ya gidişiyle bu olaydaki inisiyatifini tümüyle kaybetti.
Türkiye, bu sorunda Avrupalı müttefiklerinden amiyane tabirle iyi bir kazık yedi.
Ne uluslararası anlaşmalar, ne de ticari boykot tehditleri sonuç vermedi.
Abdullah Öcalan’ın İtalya’da yargılanması umudu da tükenmiş gibi görünüyor.
Terörist bir örgütün lideri olduğu dünyada herkes tarafından resmen kabul edilen bir kişi, elini kolunu sallayarak İtalya’da dolaşmak, hatta canının çektiği bir ülkeye gitmek hakkına sahip oldu.
PKK’nın terör faaliyetlerini finanse etmek için uyuşturucu kaçakçılığı yaptığının tüm, gizli servislerce bilinmesi bile Öcalan’ın yargılanmasına yetmedi.
Türkiye olayların bu aşamasına kadar hukuk kuralları içinde kaldı. Teröristi tutuklayan İtalya nezdinde uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kullanmaya çalıştı.
İade istemini haklı kılacak tüm hukuki gerekçeleri içeren dosyalar hazırlandı, avukatlar tutuldu. Bir yandan siyasi girişimler sürdürülürken, diğer yandan da hukuki yollara başvuruldu.
Bugün gelinen nokta, başta İtalya olmak üzere Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde Abdullah Öcalan’ın yakalanıp iade edilmesi isteminin de, bulunduğu yerde yargılanma istemlerinin de artık sonuç vermeyeceğini gösteriyor.
Türkiye’nin önündeki seçenekler tükeniyor.
Başbakan Yılmaz’ın hafta ortasında açıkladığı gibi Abdullah Öcalan’ın üçüncü bir ülkeye gönderilmesi yolunda pazarlıklar mı sürdürülecek, yoksa Türkiye bir teröristi cezalandırma olarak ifade edilebilecek meşru bir hakkı mı kullanacak?
Bu aşamada Öcalan’ın üçüncü bir ülkeye gönderilmesi için pazarlık yapmak dahi Türkiye’nin savunduğu tezlerle çelişiyor. Öcalan’ın Türkiye’ye iadesine sıcak bakacak bir ülkeye gönderilmeyeceği de kesin görünüyor.
Artık Türkiye’nin önündeki tek seçenek teröristin bulunduğu yerde cezalandırmasıdır.
Bunun örneklerini daha önce İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri verdi. İsrail terör suçlularını bulunduğu yerde cezalandırdığı gibi, zaman zaman onları ülkesine kaçırıp cezalandırma yoluna da gitti. Amerika da Bin Ladin örneğinde bu yolu izledi. Teröristin bulunduğunu varsaydığı hedefleri vurmakta tereddüt etmedi.
Elbette Türkiye’nin bir Avrupa ülkesine füze atması ile Amerika’nın kimin hâkim olduğunu kimsenin bilmediği Afganistan’ı vurması aynı şey değil. Bu yüzden ‘Gidelim İnfernetto mahallesini ortadan kaldıralım’ gibi herkese komik gelecek ve Türkiye’yi tüm dünyada tecrit edecek bir girişim önermiyorum.
Ama Türkiye’nin de gerektiğinde bir büyük devlet gibi davranabileceğini, kendisine karşı işlenen suçları dünyanın neresinde olursa olsun cezasız bırakmayacağını göstermek zorundayız.
Böylece ‘örtülü operasyonlar’ için harcanan paraların ve beslenen kadroların hiç olmazsa bir işe yaradığını da göreceğiz.
30 bin vatandaşımızın hayatına mal olan bir terör faaliyetinin baş sorumlusunu nerede olursa olsun cezalandırmak meşru bir haktır ve Türkiye bu hakkını kullanmak zorundadır.