Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Türk'üm, doğruyum, paragözüm..

İsveç Kraliçesi Cristina çok uzun yıllar önce tahttan feragat ederken üzerinde bir taç ile şu yazının bulunduğu bir para bastırmış: Ne gerekli bana, ne de yeterli.
Bunu bir kitapta okuduğumdan beri aklımdan hiç çıkmıyor.

Merkez Bankası Kanunu buna ne der bilmiyorum ama zaman zaman düşünmeden de edemiyorum. Acaba her geçen yıl sıfırlarının sayısı artan paralarımızın üzerine de böyle bir söz bastırsak mı?
Uzunca bir süredir toplumumuzun bir tür ‘Türk pragmatizmi’ geliştirdiğini düşünüyorum. Öyle bir ‘pragmatizm’ ki ‘yarar’ı sadece parayla ölçen, bireysel çıkarı her şeyin üstünde gören bir anlayış!
Bu kısacık gazete köşesinde pragmatizm üzerine bir felsefi tartışmaya girecek değilim. Ama pragmatizm akımının önde gelen düşünürlerinden John Dewey “bilmek” eyleminin büyük ölçüde “yolunu bilmek” olduğunu ileri sürmüştü. Çağdaş Türk pragmatizminin bunu ‘yolunu bulmak’ olarak değiştirdiğini hiç utanmadan, çekinmeden söyleyebiliriz.
Bir süredir GSM yer istasyonlarının insan sağlığına zararlarına ilişkin haberler yayımlanıyor. Daha doğrusu yayımlıyoruz. Öteki gazeteler konuyla Radikal kadar ilgilenmiyorlar. Haberlerde ortaya çıkan bir gerçek var: GSM operatörlerinin belirli bir miktar para (10 bin dolar civarında olduğu söyleniyor) teklif ettiği bina sahipleri ya da apartman yöneticileri neredeyse hiç sorgulamadan bu parayı kabul ediyorlar ve istasyonların binalarına takılmasına izin veriyorlar.
Bir çok yöneticinin “ben taktırmasam karşıki apartman taktırıp parayı onlar alacaktı, hiç olmazsa bir gelir elde ediyoruz” şeklindeki savunmalarına gülmek mi gerekir, ağlamak mı, ona da artık siz karar verin. Nitekim böyle örnekler de yok değil. Bugün kendi binasına istasyon takılmasına izin vermeyenlerin ertesi sabah uyandıklarında tam karşılarındaki binada istasyonları gördükleri de bir gerçek. O ‘karşı apartman’ın yöneticisinin de yukarıdaki gerekçeyle hareket ettiğini söyleyebiliriz. İşte ‘çağdaş Türk pragmatizmi’ dediğim şey bu. Ucunda para varsa, o paranın ne yolla geldiği, bunun ahlaki olup olmadığı, toplumsal bir sorumluluk yükleyip yüklemediği gibi konular önemini yitiriyor. ‘Yolunu bulmak’ bir yaşam felsefesi haline dönüşüyor. Bu arada komşu çocuklarının kanser olma ihtimali varmış, ne gam. ‘Bugün istasyondan olmasalar yarın sigaradan kanser olacaklar nasıl olsa’ diye bir teselli bile geliştirilebiliyor.
Tek örnek GSM yer istasyonları değil elbette. Deprem bölgesinde yaşadıklarına aldırmaksızın yığma binalarının üzerine kat çıkanlar, iki adım öne geçmek için otoyolda ambulans ve benzeri araçlara ayrılmış ‘arıza şeridini’ kullananlar, tehlikesine aldırmaksızın mahalle arasında kimyasal üretime geçenler.. Örnek o kadar çok ki saymakla bitecek gibi değil.
‘Gerçeği belirsiz bir yarına ertelemek’ diye tarif edebileceğimiz anlayış sanki hepimizi uyuşturan bir afyon gibi. Damardan alınan dolarların insan aklı üzerinde yarattığı bir uyuşma bu.
Acaba sabahları ilkokullarda söylenen öğrenci andına küçük bir ek yapmanın zamanı geldi mi: Türk’üm, doğruyum, çalışkanım.. Yasam: Para için kimsenin sağlığını tehlikeye atmamak, büyüklerimi saymak, küçüklerimi sevmektir..