RADİKAL

Bu kadar sıkılmak zorunda mısınız?

Önceki gece İstanbul’da hava sıcaklığı 30 derece civarındaydı. Yüksek nemin insanın üzerine yapış yapış bir ahtapot gibi çöktüğü ortamda Beşiktaş-Levski maçı oynanıyordu.

Bir ara gözüm ‘Şeref Tribünü’ne takıldı. Bazı asık yüzlü insanlar, beyaz gömlekleri, sımsıkı düğümlenmiş kravatları ve koyu renk takım elbiseleri ile tek sıra halinde oturuyorlardı. Dikkatle bakınca onların devlet ricali olduğunu fark ettim. Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz, Sadettin Tantan, Fikret Ünlü ve o yarı aydınlıkta tanımakta güçlük çektiğim ama her hallerinden ‘devletlu’ oldukları anlaşılan kişiler.. Tanıyamadığım için kusuruma bakmayacaklarını ümit ediyorum.
Söz konusu olan cehennemi bir sıcakta oynanan futbol karşılaşmasıydı. Maça gelirken hiçbiri üzerindeki ceketi çıkarmayı, kravatını atmayı, hafif bir gömlek ya da tişört giymeyi akıl etmemişti. Akıl edenler olduysa da kendilerinde bunu yapacak cesareti bulamamış olmalıydılar.
İçimden yanlarına gidip “Rahatlayın değerli büyüklerim, burası stadyum, kravat takmamak kimseye saygısızlık anlamına gelmez” demek geldi ama bunu yapmama imkân yoktu.
Ertesi sabah (dün) gazeteleri okurken Hürriyet’in birinci sayfasında bir fotoğraf gördüm. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, pazar günü eşiyle birlikte Ankara’da bir markete gitmiş ve alışveriş yapmış. Üzerinde normal insanların pazar günü giydiklerine benzer bir kıyafet var: Rahat bir pantolon, beyaz bir tişört.
Herkesin rahat giysilerle pazar alış-verişine çıktığı bir merkeze kravat-takım elbiseyle gelinmemiş. Daha açık söyleyecek olursam, ciddi olmak uğruna komik olmak seçilmemiş. Cumhurbaşkanı ile o sırada karşılaşan sıradan insanlara bu giysinin seçilmesinin verdiği örtülü mesaj ‘ben de sizlerden biriyim’ şeklinde özetlenebilir.
Bu iki görüntü arasındaki fark ‘Resmi Türkiye’ ile ‘Yaşayan Türkiye’ arasındaki farkı da gösteriyor.
Resmi Türkiye’nin geleneksel kültürü her ortamda ‘ciddi ve ağır görünmeyi’ gerektiriyor. ‘Öteki’lerle ‘resmi’lerin arasındaki farkı herkesin gözünün içine sokmak isteyen bir davranış kültürü bu. Maçta kravat da bunun için takılıyor, büyük siyah arabalara da bunun için biniliyor, teftiş sırasında küçük memurlara sanki orada hiç kimse yokmuş da boşluğa bakılıyormuş gibi bakmalarının da nedeni bu. Herkes yoğun trafikte kaderine razı olmuş beklerken, bazı beylerin
kırmızı ışıkta bile durmamalarının ardında da bu anlayış var.
Konunun benim açımdan en ilginç yönü ise ‘bir kısım Türkiye’nin aşırı ciddi bulup yadırgadığı Cumhurbaşkanı’nın, kendisini bu davranış biçiminin dışında tutabiliyor olması. Ve belki de bu yüzden ‘Öteki Türkiye’ yeni Cumhurbaşkanı’nı daha çok seviyor. Onu kendisi gibi görüyor, kendisi gibi gördüğü için de onun tarafından temsil edilmekten mutlu. O tişört giyerken bile ciddiyetinden bir şey kaybetmiyor, ötekiler ceket kravat içinde sıcaktan patlasalar bile bir türlü ciddiye alınamıyorlar. Tıpkı ‘fantezi’ şarkıdaki gibi: Bu ne yaman çelişki anne?