Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı bir konuşma nedeniyle mahkûm olması ve bu mahkûmiyeti nedeniyle belediye başkanlığının sona erip, siyasi yasaklı durumuna düşmesi Türkiye’de demokrasinin eksiksiz ve tam işlemediğinin bir göstergesidir.
Ama Erdoğan’ın mahkûmiyeti bence bundan çok daha önemli bir başka gerçeğin de gözler önüne serilmesine yol açıyor. Bazı kesimlere hâkim olan ‘zafer’ havasını kastediyorum.
Sanki Recep Tayyip Erdoğan’ın mahkûmiyeti toplumun bazı aydın kesimlerinde bile sevinçle karşılanmış gibi geliyor bana.
Kendimize şu soruları sormalıyız.
Bir insanın düşündüklerini açıklaması suç mudur?
Düşüncelerini beğenmediğimiz insanların, düşünceleri nedeniyle cezalandırılması sevinilecek bir olay mıdır?
Son seçimlerde seçmenlerin beşte birinin oyunu almış bir siyasi görüşün gelişmesi ve kendisine toplumda taraftar bulması bu tür yasaklamalarla engellenebilir mi?
Bizden farklı düşünen insanları siyasetten uzak tutabilir miyiz?
Hepimiz aynı ülkede yaşadığımıza ve kimsenin gidecek başka bir yeri olmadığına göre farklı düşüncelerdeki insanlarla bir arada yaşamanın en iyi yolu demokrasi değil midir?
Demokrasi, kendisine karşı olan düşüncelerin yıkıcı etkilerine karşı böyle mi korunmalıdır?
Demokrasi karşıtı düşüncelere karşı yapılacak en iyi şey, demokrasinin zayıflatılması ve tartışılır hale getirilmesi midir, yoksa tam tersine daha da güçlendirilmesi midir?
Bu sorulara verilecek objektif yanıtlar Erdoğan’ın mahkûmiyetine sevinmemizi değil, üzülmemizi gerektiriyor.
Evet, Recep Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği siyasi düşünce özünde demokrasi karşıtıdır.
Evet, Erdoğan seçildikten sonra tüm İstanbul’un belediye başkanı olmak yerine, kendisine oy verenlerin belediye başkanı olmayı tercih etmiştir.
Belediye imkânlarını partizanca kullanmış, kendisine oy vermeyenleri cezalandırmıştır.
Seçildikten sonra İstanbul’a hizmet etmek yerine kent kent, meydan meydan dolaşmayı tercih etmiştir.
Hayalindeki siyasi hedefe varmak için İstanbul Belediye Başkanlığı’nı kullanmak istemiştir.
Ama bu davranışlarının ve düşüncesinin cezalandırılacağı yer mahkeme salonları değil, seçim sandığı olmalıydı.
Dün Recep Tayyip Erdoğan’ı yanına alarak bir siyasi gösteri düzenleyen Fazilet Partisi Genel Başkanı’na hatırlatmak istediğim bir şey var: Çok kısa bir süre öncesine kadar iktidardaydınız. Son seçimlerden beri Meclis’in en büyük partisisiniz. Bu süre içinde demokrasiyi güçlendirecek ne yaptınız? Demokratik hakları geliştirecek ve insanların düşünceleri nedeniyle hapse girmesini engelleyecek hangi kanun teklifini getirdiniz? Şimdi demokrasi adına döktüğünüz gözyaşlarına nasıl inanmamızı bekliyorsunuz?
Fahri trafik müfettişleri
Bir süre önce Sabah Gazetesi’nde yayımlanan bir haberden yola çıkarak ‘fahri trafik müfettişliği uygulamasını’ eleştiren bir yazı yazmıştım. Emniyet
Genel Müdürlüğü Trafik Uygulama ve Denetleme Dairesi Başkanı Mehmet Naldöven yazımda sözünü ettiğim haberin gerçeği yansıtmadığını belirten bir açıklama gönderdi. Açıklamaya göre fahri trafik müfettişliği iptal edilenler sadece 99 kişi. 63’ü eğitime katılmamak, 8’i alkollü araç kullanmak, 10’u hâkim ve savcı olmaları, 3’ü istifa, 4’ü vefat, 4 trafik kazasında asli kusurlu bulunmak, 1’i hız sınırını aşmak, 1’i görevi suiistimal, 2’si diplomasını ibraz edememek, 3’ü sabıka şartlarına uymamak yüzünden belgeleri iptal edilmiş. Haberdeki yanlışlık benim kusurum olmamakla birlikte, yanlış bir haberi kendilerine aktardığım için okuyucularımdan özür diliyorum.
