Bu sene yılbaşı ile kutsal Ramazan ayının ‘çakışması öyle görünüyor ki bazı İslamcı çevreler için yeni bir tartışma ve ikilik yaratma fırsatı olarak kullanılacak. Geçtiğimiz yıllarda hindi yemeyi, yılbaşında eğlenmeyi ‘bir Hıristiyan adedi’ olarak niteleyip, ‘yılbaşı kutlayan müslüman değildir’ demeye getirenler, bu yılki bu tesadüften yararlanarak meseleyi ‘bir referandum’ havasına sokmaya çalışıyorlar.
Abdurrahman Dilipak bakın ne diyor: “Allah herkesin kendi kararını vermesi için ayırıyor. Herkes ne olduğuna karar verecek, oyunu kullanacak. Böyle bir çelişki daha fazla sürdürülemez. Allah bizi seçmeye mecbur ediyor. Bu zihinsel bir şoktur.”
Mehmet Şevket Eygi de şunları söylüyor: “Bu 600 yılda bir olan bir birleşme oldu. Ramazan geldiği zaman kimi orucunu tutar, kimisi de içkisini içer. Bu sefer daha belirgin olacak. Herkes kendini bilecek. Ramazan günü bir Müslüman oruç tutmaz, içki içer, çılgınlıklar yaparsa günah olmaz mı?”
İstanbul Müftüsü Selahattin Kaya da Eygi gibi konuşuyor: “Oruç tutan insanlar Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınır. İçki, içen günah işleyecektir.”
Önce bir konunun altını çizmek gerek: İçki içen yalnızca bunu Ramazan’da ya da yılbaşında yaptığı için mi günah işliyor? Hayır. Demek ki bu yılbaşında içki içenler, daha önceki yılbaşlarında ya da başka zamanlarda girdiklerinden daha fazla bir günaha girmeyecekler. Öyleyse bu konunun getirilip yeni yıl kutlaması ile birleştirilmesinin altında başka anlamlar aranmalı.
Bütün bu görüşlerin ortak noktası yılbaşında ‘içki içilip, çılgınlıklar yapılacağı’. Peki yılbaşını kutlamak için mutlaka içki içip, çılgınlıklar mı yapmak gerekiyor.
İnanan insanlar oruçlarını açtıktan sonra, aileleri ile birlikte oturup meyve çerez yiyerek, çay, meşrubat içerek eğlenerek yılbaşını kutlayamazlar mı? İslam peygamberinin güzel huylarından birisi de insanların aileleri ile birlikte bu tür eğlenceler yapmasını teşvik etmesi değil mi?
Dilipak’ın yaklaşımı ise daha da ilginç. Dilipak satır arasında yalnızca içki içmeyi değil, yılbaşı kutlamayı da günah olarak niteliyor ve gerçek Müslümanlarla, ‘diğerleri’ arasındaki farkın bu yılbaşında kaçınılmaz olarak ortaya çıkacağını ileri sürüyor.
Bu görüşün temelinde yılbaşı kutlamasının Hazreti İsa’nın doğumu ile ilişkilendirilmesi yatıyor.
Oysa Hz. İsa’nın doğum gününün yılbaşı ile bir alakası yok. ‘Christmas’ yılbaşından 5 gün evvel tüm Hıristiyan aleminde kutlanan bir başka ‘kutsal gün’. Yılbaşı ise sadece miladi takvimin bir dönüm noktası ve sembolik olarak insanların geçmişin bir değerlendirmesini yapmaları, kendilerine dersler çıkarmaları ve geleceğe umutla bakıp, gelecek için iyi dilekler dilemeleri için bir fırsat sunuyor.
Bunun dini inançlarla bir ilgisi yok ve bizden çok daha fazla Müslüman olan birçok Arap ülkesinde de yılbaşı kutlanıyor. Geçtiğimiz hafta Abu Dabi, Dubai gibi ülkelere giden Cumhurbaşkanı Demirel’in
beraberindekiler bu ülkelerde vitrinleri süsleyen dev çam ağaçlarını kendi gözleriyle gördüler.
Ülkemizde İslamcı akımın belirli bir kesimi her fırsatı kullanarak halkı ‘inananlar-inanmayanlar’ olarak bölmeye çalışıyor. Bu bölünmenin keskinleşmesinden kendilerine siyasi çıkarlar bekliyorlar. Bu nedenle de yılbaşının bu sene Ramazan’ın ilk günü ile çakışmasını bir fırsat olarak görüyorlar. Bu tehlikeli bir oyun. Ama her tehlikeli oyun gibi zararı yalnızca oyunu hazırlayana değil, tüm topluma fatura ediliyor.