RADİKAL

Yoksa bunlar Müslüman değil mi?

 Refah Partisi yöneticilerinin ve bir kısım milletvekilinin yaptıklarıyla, bize küçüklükten beri öğretilen Müslümanlık arasında ciddi çelişkiler olduğunu görüyorum.

İslami yaşam tarzını bütün bir topluma kabul ettirmek isteyen ve bunu parti programının merkezine koyan bir topluluğun yöneticilerinin bu tavırlarının tartışılmaya değer olduğunu düşünüyorum.

Bu beylerin en birinci özellikleri küfürbaz olmaları. Kızdıkları veya sıkıştıkları zaman ilk sarıldıkları silah insanlara küfür etmek, terbiyesiz sözler söylemek.

Şevki Yılmaz’ın ağzından zirvesine ulaşan bu tavra çeşitli derecelerle Refah’ın tüm yöneticilerinde rastlanabiliyor.

Oğuzhan Asiltürk’ün, Recep Tayyip Erdoğan’ın, Melih Gökçek’in ağızlarını zaman zaman nasıl bozduklarını hatırlayacaksınız.

Hatta Meclis TV’yi biraz dikkatle izlerseniz ve ağız okuma gibi bir hüneriniz de varsa bizzat Necmettin Erbakan’ın bile zaman zaman kötü sözler söylediğine şahit olacaksınız.

Bir Müslümanın her şeyden önce iyi ahlaklı olması gerektiğini söyleyen dini kurallarla açıkça çelişen bir durum.

İyi ahlaklı bir insanın ağzından en kızılacak durumlarda bile kötü sözler çıkmaması gerektiğini küçük çocuklar bile bilirken, RP yöneticilerinin bir bölümünün ortalık yerde kötü sözlerle konuşmaları, bunu kasetlere kaydedip propaganda için köylere kadar dağıtmaları bence ‘güzel İslam ahlakı’ ile bağdaşmıyor.

İkinci önemli ortak özellikleri çok kolay yalan söyleyebiliyor olmaları.

Yalandan kastım siyasi amaçlarla söyledikleri ve ‘takıyye’ sınıfına girenler değil. Onları kendi mantıkları çerçevesinde normal karşılıyorum. Olduklarından farklı görünmek için yalan söylüyor olmalarını kendilerine ve çevrelerine dinin sınırları içinde kalarak açıklayabiliyorlar. Dolayısıyla bu tutum kendi mantığı içinde normal. Bu yüzden ‘takıyye’ sınıfına girenleri ‘yalan’ saymıyorum.

Benim sözünü ettiğim küçük yalanlar. Bunların ‘takıyye’ ile bir ilgisi yok. Günü ve durumu kurtarmak için uyduruluvermiş yalanları kastediyorum.

Bunlara, İsviçre’de inek sesinden Maria Callas şarkısı yaratıldığına ilişkin uydurmalar ya da Necmettin Erbakan’ın dâhiyane buluşlarıyla Alman motor sanayiinin bir krize girmekten nasıl kurtulduğuna ilişkin palavlar [palavralar] giriyor.

Bir de halkı yanlış yönlendirmek için uydurulan yalanlar var. Hasan Hüseyin Ceylan’ın ‘demokrasi’nin etimolojik kökenlerini açarken uydurduğu yalan gibi…

Özellikle bu tür yalanlara gerçeğin bilerek çarpıtılmasına çok sık başvuruyorlar. Dini bütün bir Müslümanın her şeyden önce sözüne güvenilir olması gerekiyor. Yalanı günlük hayatın bir parçası haline getiren bir insanın gerçekten ‘dini bütün Müslüman’ olmasını kimse beklememeli.

Üstelik bu yalanları söyleyenlerin, küfürleri edenlerin bir bölümü hacca da gitmiş. İçlerinde birkaç kez hacı olanları da var. Hacca gidip, tövbe eden bir kimsenin diğer Müslümanlara da örnek olacak hareketler ve tavırlar içinde olmalarını beklemek dini kuralların da ötesinde bizim bir toplumsal geleneğimiz.

Bütün bunlara bakıp zaman zaman düşünmüyor değilim. Acaba bunların Müslümanlıkları da mı bir rolden ibaret? Yoksa bunlar Müslüman değiller de sırf oy uğruna mı böyle görünmeye çalışıyorlar?